3 Aralık 2008 Çarşamba

Bir Garip Çalgı Akordeon

Oldukça yakın temasla, sarılmadan çalmanın imkansız olduğu tek çalgı belki de akordeondur. Hatta bazen sıkıca sarılmanız gerekebilir. Enstrümanı ilk öğrenmeye başladığınızda her çalgı gibi akordeonu da saatlerce çalışmanız gerekir. Saatlerce çalıştıktan sonra enstrümanı kucaklamayı bırakmakta bile zorlanabilirsiniz. Omuz ağrılarınız yüzünden gece yatakta dört dönebilirsiniz. Ancak enstrümanla yakın temastan vazgeçmek kolay olmadığından, çabuk sıkılmayan azimli birisiyseniz, elinizden, kollarınızdan ve gövdenizden düşürmek de istemezsiniz. Çoklu tınıları dinleyicilerin duyamayacağı bir biçimde iç organlarınız da hissedebilmek de, çalgının sizi tatmin eden bir başka tarafı olur.

Tangoların, Polkaların, Çingene müziklerinin, Kafkas halk danslarının, olmazsa olmazıdır akordeon. Dans müziklerinin ve şarkıların eşlikçisidir. Hem ana melodiyi, hem ritmi, hem de, armoniklerini birlikte verebileceğiniz tek başına orkestra gibidir. Bir çok farklı enstrüman icracısı akordeonun bu kadar övgü almasına bir parça kızabilir. Ancak aksi de iddia edilse enstrümanın ilginçliği kuşku barındırmaz.

Çoğu yerlerde, gündelik hayatın bir parçasıdır akordeon. Kimi zaman coşkulu dans şarkılarında, kimi zaman hüzünlü aşk şarkılarında, kimi zaman da ağıtlar da ve farklı biçimleriyle dini şarkılarda bile kullanılır.

Ülkelere ve bölgelere göre isim, şekil ve tını bakımından farklılıklar gösterir. Örneğin Gürcü halk çalgıları ailesinde garmoni olarak adlandırılan çalgının gövde yapısı alışıldık görünümden oldukça farklıdır. Yine Gürcistan’da kullanılan tsiko-tsiko isimli çalgı oldukça küçük olduğundan, pek öyle sarılanacak cinsten değildir. Bu her iki enstrümanın da Avrupa üzerinden gelip ülke kültüründe 1830’lardan itibaren kullanılmaya başlandığını tahmin ediyoruz.

Bu tarih aslında, akordeonun günümüzdeki halini aldığı tarihle hemen hemen aynıdır. Alman enstrüman yapımcısı, Christian Friedrich Ludwig Buschmann akordeonu ilk kez 1822 yılında bir eşlik aleti olarak icat etti. İlk haliyle arıza (bemol – diyez) sesleri olmayan enstrümanın ilk patentini alan isim ise org ve piyano yapımcısı Viyanalı Cyrillus Demian oldu. 1880’li yıllarda ise enstrüman şimdilerde (kromatik) kullandığımız biçimine dönüştü. Nazi Dönemi Almanya’sına kadar köylerden kentlere kullanımı oldukça yaygın olan ve giderek gelişen enstrümanın o tarihlerde çalınması ise neredeyse durdurulmuş. Hatta kompozitörler akordeon üzerine ancak 1945’lerden sonra çalışmalar gerçekleştirebilmiş. Bu kompozitörlerden de Ernst-Lothar von Knorr ve Hans Brehme yeni çalma teknikleri üzerine kafa yormaya başlamış ve bunları sadece enstrümanın icrasına değil kendisine de uygulamışlar. Akordeonu tek tona indirerek başka başka formlar üzerine çalışmışlar. 1960’larda ise Danimarkalı Akordeonist Mogens Ellegaard, iki tarafından da aynı sesin elde edildiği bir akordeon çeşidini bulmuş. Bu süreçten sonra bu çeşit akordeonlar için İskandinavyalı kompozitörler parçalar bestelemeye başlamışlar. Akademik alanda da değişikliklere uğrayan akordeon için Luciano Berio, Edisson Denissov, ve Hans Huber gibi isimler de besteler yapmışlar.

Tarihi arka planından da anladığımız üzere, akordeonun pek çok yakın akrabası bulunur ve bunlar da birbirlerine göre oldukça farklı özellikler gösterir. Örneğin, bandonika yaygın olarak Arjantin’de dini ve günümüzde popüler müziklerde kullanılan, akordeonun daha küçüğüdür. Melodeon adı verilen, bemol ve diyez seslerine sahip olmayan diatonik bir çalgıdır. Yine benzer bir başka çalgı ise, Slovenya’da yaygın olarak kullanılan Polka Box’dır.

Akordeon ailesine görece yakın duran enstrümanlardan biri de harmonium’dur. Yaygın biçimiyle kilise orgu olarak da bilinen harmonium adı aslında birbirinden farklı iki ayrı enstrümanı isimlendirir. Birincisi tamamen Avrupalı olan enstrümandır. Bu enstrüman, 1840’larda Alexandre Debain tarafından geliştirilen, ancak keşfi 1700’lere kadar uzanan, duvar piyanosu görünümünde körüklü çalgıdır. Bu çalgının geliştirilmiş haliyle kullanımını The Beatles’ın We Can Work It Out isimli 1965 yayım tarihli single’ından hatırlayanlar olacaktır. Çalgının keşfinin çok daha sonralarında (1930’lar) org kullanımının başlamasıyla, Hammond orglar piyasaya çıktı ve bu orglar asıl olarak harmonium’dan esinlenilerek geliştirildi.

İkinci bir harmonium cinsi ise, 19. yüzyılın ortalarında Fransız misyonerler tarafından Hindistan’a götürülen ve kullanıldığı bölgelerin daha çok Uzak Doğu ve Orta Asya olduğu bilinen, portatif, yatay bir çalgıdır. Pakistan Qawwali (Kavvali / dini ritüel) müziklerinde kullanımıyla öne çıkan çalgıdan en çok Nusrat Fateh Ali Khan’ın popülerliği sayesinde haberdar olma fırsatı bulabildik. Bu enstrüman, genelde yerde oturularak, bir elle körük çekilip itilerek diğer elle piyano tuşlarının aynısı olan tuşlara basılarak ana melodiyi çalma biçiminde icra ediliyor.

Buttontina, Schwyzerörgeli akordeon, Schrammel akordeon gibi daha da çok isim ve cinsteki bu enstrümanların dahil oldukları sınıf, havayla çalınan enstrümanların sınıfı yani aerofonlardır. Aceba bu aletlerden nasıl oluyor da ses geliyor? Bir tarafı piyano görünümünde diğer tarafı onlarca düğmeden oluşan akordeonlar, temel olarak birleştirici körük hariç iki ayrı parçadan oluşurlar. Bu temel iki parçanın adlandırmasını da bas ve tiz olarak yapabiliriz. Bas dediğimiz kutu sol el tarafından kontrol edilen düğmelerin olduğu bölümdür. Bu kutu, düğme ve mekanizmasıyla, içinde bulunan iletici paletleri harekete geçirerek armoniyi verir. Sağ tarafta bulunan piyano tuşlarının da üzerinde olduğu kutuda ise, tonu belirleyen düğmeler, ve ses yükseltici ızgara bulunur. Bütün bu mekanizma içeriden birbiriyle bağlıdır. bu bağlantı sayesinde istediğimiz sesleri elde edebiliriz.

Kısaca, akordeondan ses, tuşlara basılırken körüğün de hareket ettirilmesiyle oluşan hava akımının, içine yerleştirilen metal dillerin hareketiyle elde edilir. Sol el hareket ederken ses elde etmenin yanı sıra, ritmi ve armoniyi belirleyen melodiye eşliği de gerçekleştirir. Haliyle akordeona hakim olabilmek müzikal yeteneğin yanı sıra, iyi koordinasyon becerisine de sahip olmak ya da bunu sağlamak için oldukça çalışmayı gerektiriyor.

Akordeon belki de en çok portatif bir çalgı olduğu için, sokakların vazgeçilmez enstrümanlarındandır. Özellikle de Avrupa ülkelerinin turistik sokaklarında sıkça sokak çalgıcılarına rastlanabiliyor ve genellikle de rastlanılanlar akordeon çalıyor. Çoğu Balkan ya da Kafkas göçmeni olan akordeon icracılarını İstanbul’un umulmadık köşelerinde de dinlemek mümkün. Kadıköy Beşiktaş hattı vapurlarından, Anadolu yakası sokaklarına, metro girişlerinden, İstiklal Caddesi’ne kadar her an onlarla karşılaşabiliyoruz.

Akordeonu günümüzde icra edilen hemen her türünün içinde duymamız mümkün. Dünya’da ise pek çok ünlü ve önemli akordeon üstadı var. Bunlardan, caz müzisyeni Gorka Hermosa, Amelie filminin müziklerinde de hatırladığımız, hatta belki de kimilerimizin hiç unutamadığı Fransız akordeon ustası Yann Tiersen, Tangolarıyla ünlü Arjantinli besteci Astor Piazzolla, Venezüellalı akordeonist Roberto Ruscitti öne çıkan isimler arasında. Daha popüler müziklerde ise dünya da bilinen ünlü akordeonistler arasında Gogol Bordello’nun akordeonisti, Yuri Lemeshev, The Simsons dizisinin müzikleriyle yakından tanıdığımız Danny Elfman, Jetro Tull’den John Evan ve John Lennon gibi isimleri sayabiliriz.

Günümüz Türkiye’sinde ise Akordeon denilince akla gelen ne yazık ki sadece birkaç isim var. Bunlardan biri sesiyle olduğu kadar akordeonu hızlı çalmasıyla da türünde oldukça önemli olan Ciguli. Diğeri ise Balkan müziklerini sadece icrasıyla değil, üslubu, tavrı ve anlatımıyla da Türkiye’ye taşıyan Muammer Ketencoğlu. Ancak öyle bir isim var ki, az bilinmesine karşın Zeki Müren, Ajda Pekkan ve Akrep Nalan gibi isimlerin albümlerinde de çalmış, TRT’de kadrolu Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli akordeon virtüözü Edward Aris. Akordeon Türkiye’de gitar gibi çokça kullanılan enstrümanlar kadar rağbet görememiş enstrümanlar arasında.

İlk elden almaya kalktığımızda oldukça pahalıya gelen, enstrümanın, el yapımlarında fiyatlar daha da yükseliyor. Alman markaları Hohner ve Weltmeister akordeonların kullanımı ise yaygındır. Kimileri Çin akordeonlarının ucuz ve kaliteli olduğunu söylese de, en iyi akordeon el yapımı tınısına yapan ustanın parmakları değmiş akordeondur.


Özge Ç. Denizci

Volume Dergisi

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...