3 Aralık 2008 Çarşamba

İstanbul'da enstrümanına temazsız müzik yapıldı

Siz bu yazıyı okurken tuhaf seslerin duyulduğu Garaj İstanbul’daki etkinliğin üzerinden epey bir zaman geçmiş olacak. Buna rağmen bu etkinliğin yankıları ve güncelliği önümüzdeki yıl tekrar edilene kadar (tabii edilecekse), devam edecek.

Bir garip çalgı olan ve çalanın enstrümanına temas etmediği çalgılar arasında bilinen Theremin, aslında 1919 yılında enstrümanı keşfetmiş olan Leon Theremin'in adıyla anılan bir kutu. Kutunun iki yanında bulunan manyetik teller anten görevi üstlenmekte ve kendisine temas etmeyen enstrümancının hareketleri sonucunda ses çıkarmaktadır. Enstrüman hakkındaki en büyük efsane ise Lenin’in enstrümanın sesine hayran kalıp sadece ders almakla kalmayıp, aynı zamanda SSCB’de dağıtılması için de 600 adet sipariş vermesidir. Hepimizin yakından tanıdığı ve birçoğumuzun hayalet sesi olarak bildiği ve bu yüzden de çocukluk kâbuslarında bile (sesin bir enstrümana ait olduğunu bilmemekten kaynaklı) korktuğu olmuştur.

Hepimiz enstrümanın sesini kulaklarımızda duyar gibi olduysak, artık yavaş yavaş asıl konumuz olan etkinliğe ve etkinlikte neler olduğuna dair bir şeyler anlatmaya başlayabiliriz.
Geçmiş Gelecek İstanbul Teremin buluşması /Teknoloji ile Sanatın Sihirli Birlikteliği başlığıyla gerçekleştirilen etkinlik 6 Haziran günü erken saatlerde meraklılarıyla buluşmaya başladı. Etkinlik çerçevesinde, müziğe kontrbasla başladığını bildiğimiz ABD’li müzisyen Pamelia Kurstin, BaBaZula ve Dinar Bandosu performanslarıyla gecenin renkli isimleri arasındaydı. İlk solo albümünü, 2007 yılında avangart müziğin ustalarından John Tzadik’in plak şirketi Tzadik’den çıkartan Kurstin, kontrbasta kullanılan bir teknik olan yürüyen bas (walking bass) tekniğini Theremin üzerinde uygulayan ilk isim olarak biliniyor.

Özellikle üniversite öğrencilerinin gündüz ücretsiz katılımını sağladığı ve neredeyse festivale dönüşen "Theremin günü" 13:30'da (tabii ki her etkinlikte olduğu gibi biraz da sarkmalı olarak), ‘Theremin: An Electronic Odyssey’ adlı belgeselin gösterimiyle başladı. Ardından Pamelia Kurstin, salonda bulunan yaklaşık 15 kişiyle bir workshop gerçekleştirdi. Seyircilerin içinden seçtiği kimi insanlara enstrümanın tekniğini kendilerine deneterek gerçekleştirdiği uygulamalı workshopta izleyicilerin ilgisini çeken en garip nokta ise, sahneye davet edilen kişilerin Kurstin'e dokunduklarında da enstrümandan ses çıkabiliyor oluşuydu.

Rahman Altın, Babazula'dan Murat Ertel ve Dinar Bandosu'ndan Asaf Zeki Yüksel'in benzer bir biçimde workshop yapmasını bekleyen izleyiciler hayal kırıklıklarını Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi öğretim görevlisi olmasının yanı sıra, çağdaş müzikleriyle de dikkat çeken Alper Maral'ın Theremin hakkında verdiği derin ve enteresan bilgileriyle yatıştırdılar. Alper Maral, verdiği seminerin ardından dağıttığı iki ayrı makalesinde de konuşmasının özetini izleyicilerine takdim etti. Theremin hakkında üç ayrı tez önermesini de sunan Maral'ın konuşmasında da en önemli vurgu "enstrümanın, aynı zamanda sanayi devriminin keşifleri arasında yer aldığı"ydı. Maral'a göre her 30 yılda bir görünür olan enstrüman, yine Maral'ın temennisiyle "2020 yılında çalgı bilimciler tarafından keman kadar değer görmesi ve kitaplarda yer bulabilme olasılığının yüksek olması" olarak kayıtlara geçti.

Saat 17:30 civarı salonu boşaltan izleyiciler, yerlerini sound check için BaBaZula ve Dinar Bandosu'na bırakmışlardı. Sound check sırasında da, konserde de, şen kahkahalarıyla etrafı neşelendiren Pamelia Kurtsin, BaBaZula ve Dinar Bandosu Sound checkte beraber çaldılar, bunu da izleyiciyle buluşturdular.

Akşam etkinliğinde de ‘Theremin: An Electronic Odyssey’ belgeseli tekrar gösterildi. Sundance Film Festivali’nde ödül kazanan belgeselin konusu özet olarak 1993 yılında vefat eden Leon Theremin’in ilgi çekici hayatını konu ediliyordu. "Theremin’i Amerika’da yaygınlaştırmaya çalışırken 1938’de KGB ajanları tarafından Moskova’ya kaçırılmasını, Moskova yıllarında KGB için yürüttüğü bilimsel çalışmaları ve 1991’de Amerika’ya geri dönüşünü" ve enstrümanı anlatıyordu.

Filmin ardından sahne alan Pamelia Kurtsin yine şen şakrak konuşmalarıyla küçük aralar verdiği performansı, enstrümanın tınısına alışık olmayanlara zor anlar yaşatırken, kimilerini de pek keyiflendirdi. Kuliste sürekli olarak "İstanbul'u çok sevdiğini ve buraya daha sık gelmek istediğini" anlatan müzisyen bunu sahneden de tekrar etti. Türk insanın çok da alışık olmadığı bir rahatlığa sahip olan Kurtsin için "Theremin çalmak demek ki insanın algısını değiştiriyor!?!" gibi düşüncelerin de keyifle dillendirilmesini sağladı. Daha önce duyduğumuz Beach Boys, Jean-Michel Jarre, Led Zeppelin, Tom Waits, Aerosmith, Portishead e daha nice ünlü grupların müziklerinde kullanımından, hatta Ten Commandments, Ed Wood, Machinist, Spellbound, Mars Attacks gibi filmlerdeki efektif Theremin sesinden oldukça farklı bir biçimde çalan ve duyuran Kurtsin'in icrasına gökgürültüsüne anlam veremediği için gökgürültüsünden korkan ilk insan gibi tepki verenlerimizin bile olduğunu düşünüyorum (sanırım bunlardan biri de bendim).

Kurtsin'in performansından sonra sahneye çıkan BaBaZula ise bildik ve alışıldık ritimleriyle Theremin'in başka türlü de kullanıldığını bir kez daha hatırlattı. Kurtsin'in tekniğinden oldukça farklı bir biçimde Murat Ertel'in elinde dile gelen enstrüman izleyicisine göbek atma fırsatını da verdi. Ceren Oykut'un çizgileri ve Oryantal Dansöz Pınar'ın performanslarıyla theremin şovunun yanı sıra, mükemmel bir sahne şovu da gerçekleşti.

BaBaZula'nın şovu tarafından büyülenmiş izleyici için bir diğer grup sahnede yerini almıştı. 2005 yılından bu yana sahne alan ve Theremin'i de bu sahneden ayırmayan Dinar Bandosu da gecede sahne alarak izleyicilerin Theremin'i bu sefer bambaşka bir yorumla izlemelerini sağladılar. Gecenin sürprizi ise yukarıda sözü etmiş olduğumuz gecenin son canlı performansıydı. Bu zamana kadar kalmayı başarabilenlerin tanıklık ettiği performans cidden etkileyiciydi. BaBaZula, Dinar Bandosu ve Pamela Kurtsin, Dinar Bandosu'nun Mahmut Paşa şarkısını birlikte çaldılar.

Sahne ışıkları söndükten sonra dahi müziğe doymayanlar ise ‘left-field’ disko tarzının Türkiye için öncülerinden sayılan Barış K'nın performansıyla coşmaya ve dans etmeye devam ettiler. Konserlerin ardından yaşlı ve yorgun olan bizim gibiler dağılıp da sıcacık yataklarına yola koyulduğumuzdan partinin sonunda neler olup bittiğini görme şansımızı yitirdik ve paylaşamıyoruz. Ancak partinin gece 03:00'a kadar sürmüş olduğu da duyumlar arasında.

İstanbul'un oldukça enteresan gecelerinden biri de böylelikle sona ermiş oldu. Ancak kulaklarımızdan Theremin sesinin kolay kolay silinmeyeceği de etkinliğin üzerinden geçen günlerin ardından bile silinmemesinden belli oluyor. Silinmesin de zaten… Bir daha bu kadar çok farklı kullanımını bir arada izlemek kim bilir ne zaman kısmet olur. Belki de Alper Maral'ın da temennisi ve önermesi gibi 2020 yılı Theremin için yeni bir başlangıç yılı olur ve bugünlerde sokaklarda gördüğümüz pek çok enstrüman gibi onu da sokak çalgıcılarının performansları arasında bile izleyebiliriz. Darısı nice Theremin sesli günlere…

Özge Ç. Denizci
(niyetlenilip yayımlanmamış makale- Haziran 2008)

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...