30 Ocak 2009 Cuma

Portre Kültür Sanat Gazetesi Yazıları -3

Gerçek ‘samimiyet’

Bugünlerde sinemada kapalı gişe oynayan bir film var. Filmin adı Issız Adam… Filmi izleyenler ya çok seviyor ya da nefret ediyorlar. Film eleştirmenlerine gelince onlar da ikiye bölünmüş durumda. ‘Çağan Irmak yaptıysa olmuştur’ diyenler bir yanda dururken, diğer tarafta da daha ‘önceki filmleri neydi ki ne bekliyordunuz’ diyen bir kesim var. Film baştan aşağı klişelerden oluşuyor. Bu klişeler de sinemadan çok hayatın klişeleri. Bir derdi yok gibi görünüyor. Yani, anlatmak istediği dert eğer aşksa evet herkes aşık oluyor ama herkesin ki bir başka. Bunu ise bu filmle belki de ‘tek tip’e dönüştürme derdi vardır. Bunu bilemiyoruz. Büyük şehirlerde de aşk böyle değil. Çünkü herkesin hayatı, aşkı kendine...
Bir de belki de filmi bu kadar itici yapan yeni müzik yapmak yerine varolan müziklerin kullanılmış olmasıdır. Tam da popüler bir furya varken eskiye dönen, ‘eskiyi alalım kullanalım, şimdi trendy bu’ diyen bir zihniyet söz konusu. Oysa 45’likler özeldir. Onların kayıtları doğaldır. O anda söylediği gibi, günahıyla sevabıyla vardır kayıtlarda. Samimidir. Filmin senaryosunda bile bir samimiyet yokken, 45’liklerin kullanımı sadece o samimiyeti verme çabası mıdır bilemiyor, anlam veremiyoruz. Biraz ileri gittik sanırım. Birileri bu yazıya kızabilir. Ama sorun değil çünkü yeni başladık.
Talihsiz bir biçimde, Mustafa filmiyle eş zamanlı vizyona giren bir film daha vardı. Çoğumuzun gözünden kaçan bir aşk filmi: Aşk Tutulması. Filmin müziklerini Moğollar grubundan Serhat Ersöz yapmış ancak filmin içine 45’lik şarkılardan serpiştirmişlerdi. Çünkü film samimi aşkı anlatıyordu. Yönetmen Murat Şeker, ‘filmi yaparken eski Türk filmlerinin sıcaklığından yola çıkarak yaptıklarını’ söylemiş, bu yüzden müzik seçimlerini de eski şarkılarla pekiştirdiklerini anlatmıştı. Böyle bir durum var cidden de. Eski şarkılar, yani Belkıs Özenerler, Tanju Okanlar, Yelizler, Yeşimler, Cahit Obenler dinlemeye ihtiyaç giderek artıyor. Şarkılar gibi, eski Türk filmlerini izlemeye de açlık duyuyoruz. İlişkilerimiz değişiyor. Karşımızdakine ne verdiğimiz değil bize onun verdiğiyle daha fazla ilgileniyoruz.
Öte yandan bunlar için eskiye öykünmeyi de anlayabilmiş değiliz. Şimdi aşk yaşayanlar kendini ‘Allah belanı versin’ ya da ‘son sözü söyledim koymadı mı?’ gibi şarkılarla ifade ediyorlarsa bunlarla ilgili de bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Günümüzün samimi sözleri de belki de bunlardır. Belki de bunlar gerçek samimiyettir. Ve bundan 20 yıl sonra ‘vay ne şarkılarmış’ demeyeceğimiz ne malum. Bakınız bugün, öykündüğümüz aradığımız şey ilişkilerde bile garipsenirmiş. Yaşam biçimleri değişiyor. Yakında paranın ortadan kalkabileceği bile söyleniyor. Şimdi lanet ettiğimiz para yıllar sonra, bugün nasıl ‘cep telefonu yokken ne yapıyorduk’u düşündürtüyorsa ‘para varken hayatımız nasıldı’yı sordurabilir.
Konumuza dönelim. Plaklar tozlu raflardan indi, bununla da kalınmadı, İstanbul’un en ünlü müzik mağazaları sokaklara eski şarkıları savurur oldu. Her şey eski içinmiş gibi. Sanki yollarda, kafelerde eskiye dönük bir huzur aramıyormuş gibi. Oysa eski huzurlu muydu? O da ayrıca bir tartışma konusu.
Dememiz o ki, 45’likler, plaklar, pikaplar, sahibinin sesi, Semiramis Pekkanlar, Nil Buraklar hep vardı. Ama şimdi her yerde bu şarkılar çaldıkça, eski şarkıların eski şarkılıktan çıktığını düşünmeden edemiyoruz. Her yerde, ama her yerde sanki bu şarkılar daha önce yokmuşçasına inatla ve üst üste çalınıyor. Amerika değilse de Türkiye tarihini yeniden keşfediyor. Ama çok büyük eksiklerle... Her şey birbirine karışmış. Ve dedirtiyor ki; post-post- post modernizm mi bu? Yani keşke senaryo da müziklere bir parça uygun olsaydı ya da müzikler senaryoya uygun seçilseydi.
Yani filmi Çağan Irmak değil de yeni mezun olmuş ya da ilk sinema filmini çeken biri çekmiş olsa bu kadar büyük olay olmazdı. Hatta adını duyduğumuzda ‘o ne ki?’ ifadesiyle birbirimize bakıyor olurduk. Bu senaryoyla yapımcıya gitseydi bahsettiğimiz çiçeği burnunda sinemacımız ‘şaka mı yapıyorsun’ bile denebilirdi. Helal olsun çağan Irmak’a, herkese yine kendinden bahsettirdi. Sıradaki şarkımız sizin için gelsin Güzin ve Baha’dan ‘eski çamlar bardak oldu’…

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...