20 Mayıs 2009 Çarşamba

Güneş Şarkıları / Sesimiz, ışığımız, müziğimiz güneşten…



Dünyada ilk kez bir sahne sesini de, ışığını da güneşten aldı. Sahnede Taner Öngür ve grubu SYSU (Serap Yağız Suların Uğultusu)’yla birlikte güneşin düşündürdüğü hissettirdiği şiirleri müzikledi.

Taner Öngür projenin oluşum ve gelişim sürecinin internet üzerinden bir arkadaşının kendisine gönderdiği “Güneş ve Rüzgâr Santralleri Talep Ediyoruz” başlığıyla gelen bir maille başladığını söylüyor (O kişinin ben olduğumu söylediğinde de naçizane katkımla övünmüyor değilim). Elektronik postada bulunan tartışma duvarından Türkiye'nin İlk Güneş Enerjisi Fuarı yazısını görmüş ve ardından linkleri takip ederek, konuyla ilgili yazışmalara başlamış. İlk konuştuğu kişiler fuar yöneticileri olmuş; onlara orada konser vermek istediğini söylemiş. Fuar yöneticileri “nasıl olurunu” düşünüp, Öngür’e geri dönmüşler. Bu süreç Öngür’ün zaten kafasında varolan güneş şarkıları projesini hızlandırmış ve ortaya 9 şarkılık bir repertuvar çıkmış. Güneş şarkıları için sözleri kendi yazmak istememiş ve yine oturmuş internetin başına. “Güneş şiirleri” yazınca da haliyle karşısında Türkiye’nin şiir konusunda en geniş veri tabanı, Antoloji.com çıkmış. Bulduğu her bir şiirle bestelemek üzere ilgilenmiş. Öngür, proje için çalışmaya başladıktan sonra “sanki bunu yapmaya hazırmışım gibi hergün bir şarkı çıkıyordu” diyor ve bunu da heyecanına bağlıyor.

Sonra bir de güneşle ilgili ne bulduysa okumaya koyulmuş; Kızılderililerin güneş dansından tutun da eski Sümer tanrısına kadar, kısacası güneş mitolojisiyle ilgili ne bulduysa daha da ilgisini çekmiş.

Bir gün telefonu çalmış ve Avrasya sirkinin ilk kurucusu Servet Yalçın, Öngür’e uğramak istediğini söylemiş. Öngür’ün hayatında ilgilendiği ve güneş kadar önemsediği bir diğer konu sirk; ve Fransa’da bulunan dünyanın en büyük insan sirkinin de adı Cirque Du Soleil (Güneş Sirki) olduğundan konuyla ilgili Servet Yalçın’la konuşmuş. Eski Osmanlı ve Türk tarihindeki sirkler hakkında birçok yazının sahibi olduğunu bildiğimiz Servet Yalçın’ın kendisine “biz hepimiz güneşin uzantısıyız” demesi Öngür’ü daha da heyecanlandırmış. Taner Öngür, “dünyanın güneşten kopan bir parça olduğunu” daha da derinlemesine düşünmeye başlamış ve çocukların ilk resim yapmaya başladıklarında güneşin resmini çizdiklerini bir kez daha fark etmiş. Konuya kaptırdıkça mistik bir konu gibi gelemeye başlamış ama zevk ve enerji de verdiğini o enerjiyle yaratmaya devam ettiğini fark etmiş. “Hep umut verici oldu güneş şarkıları da…” diyor ve ekliyor, “hayat zaten giderek karanlığa gömülüyor; küresel kriz, küresel ısınma… Bütün bunlara direnmek için en doğru yol olduğunu düşündüm. Kişisel olarak da direnmeye ihtiyacım vardı. Ama bu dönem keyifli oldu. Fuar yaklaştıkça konuyla ilgilenenlerin de sayısı artmaya başladı. Aslında “bu kadar sorun varken bir de bununla mı uğraşacağız” demelerini bekledim insanların onlara cevaplar hazırladım ama pek öyle bir şey olmadı.” Öngür’e soruyoruz “peki cevap neydi?” diye: “Bundan iyi bu sorunlara çözüm mü olur? diyecektim” diyor, karşılıklı onun güneşten alıp bize verdiği enerjiyle gülüşüyoruz, arka fonda güneş şarkıları çalmaya devam edip, keyfimize keyif katarken.

Taner Öngür’e bu işin en keyif veren taraflarından birinin de karşı duruş kadar, karşı karşıya gelen ekiplerin bile güneş konusunda hem fikir olup el sıkışmaları olduğu anlaşılıyor. “Öyle bir şey ki Nükleer karşıtlarıyla, nükleer yanlıları bile güneş enerjisi konusunda birleşiyorlar. Çünkü bedava ve milyonlarca yıldır orada. Yazın; düşünsenize gölge arıyoruz, sulara atlıyoruz, orada bir enerji boşa gidip duruyor. Fuarın açılışında Enerji Bakanı da söyledi Türkiye’nin yıllık enerji harcaması 90 milyar kilovat, ülkenin yıllık güneş enerjisi potansiyeli 386 milyar kilovat. Bunu bir çocuk bile duysa “eee peki neden biz bu enerjiyi kullanmıyoruz?” diyebilir. O gün oradaki açılış konuşmasında bakan, nükleer santral ya da başka bir enerjiden kesinlikle bahsetmedi. Sadece güneş enerjisinin ne kadar önemli bir şey olduğundan bahsetti. Ancak fuar bitti, geçen baktım bir gazetede, “nükleer santrale mecburuz” diye başlık vardı. Nasıl bir mecburiyet bu? 90 milyar kilovat enerji kullanıyorsun oysa tepende 386 milyar kilovat var… Sayın Bakan diyorum ben de “güneş enerjisi şahane” dediniz, beni de kutladınız ama ben sizi kutlamıyorum. Çünkü hâlâ “nükleere mecburuz” diyorsunuz. Oysa bu küresel ekonomik krize de küresel ısınmaya da en güzel çözüm. Bütün dünyada inanılmaz bir talep patlaması var, herkes herkesi işten çıkarırken bu sektör hızla büyüyor ve işçi alıyor. Üretime geçilse Türkiye’de harika olur çünkü bir sürü insan istihdam edilir. Öte yandan, dünyada ilk kurulan güneş paneli, hala çalışıyor. Hiçbir masrafı da yok. Ama biz Almanya’nın kullandığı güneş enerjisinin %1’ini bile kullanamıyoruz. Enerji bakanının bir çabası da var. Avrupa Birliği normlarına uyum için bir kararname çıkarıldı ve herkes 500 kilovata kadar kimseye sormadan izin almadan enerji üretebiliyor. Bir de çift taraflı çalışan saatler var. Mesela güneş paneli sistemi aldın, bir tek lambalarını çalıştırıyor. Sen evde olmadığında da sürekli çalışıyor. Çift taraflı saatti de tersine çeviriyor ve enerji üretiminin içine dâhil oluyorsun, bu işten para da kazanıyorsun. Normal fiyatın çok üstünde teşvik alıyorsun. Avrupa’da 49 cent veriyorlar burada 29 cent…”

“En barışçıl olanımız bile savaşın müsebbibi…”

Öngür kızıyor aslında biraz da kendine, daha önce böylesine büyük bir varlığı bir müzisyen olarak keşfetmemiş olmasına. Müzisyenlerin bol bol enerji tükettiklerinden yakınıyor. “Hatta…” diyor, “sokak müzisyenleri bile pil tüketiyorlar. Klasik batı müziğinde bile mikrofonlama var. Popüler ve rock müzikte inanılmaz bir enerji tüketimi söz konusu: ses sistemleri, büyük sahneler ve onların ışıklandırılması, oldukça büyük enerji gerektiriyor. Açık hava festivallerinde sahnenin çalışması için mazot gerekiyor. Mazot diyince ne anlıyoruz, petrol, kan, gözyaşı… Mesela stüdyolarda ya da gece klüplerinde müzik yaparken, sürekli enerji tüketiyoruz. En barışçıl olanımız bile savaşın müsebbibi. Doğalgaz denilince aklımıza Rus şirketleri, dış politika entrikaları geliyor. Bir de kömür santralleri var ki küresel ısınmanın en büyük sebebi.”

Müzisyenlerin farkında olmadan bütün bu kötü enerjileri kullandıklarını söylüyor. Kendini elbette ayrı tutmuyor ama mümkün olanın temiz enerji kullanımı olduğunu da tekrar ediyor. Hedefinin kazandığı paralarla güneş enerjisi kullanmak olduğunu evinin, stüdyosunun kullandığı her enerjiyi güneşten sağlamak istediğini belirtiyor. Sadece çok kazanamadığı için bu işin biraz zaman alacağını ama çok kazanan müzisyenlerin derhal bu teknolojiye geçmesi gerektiğini vurguluyor.

Dergimizin de teknik açıdan çok iyi bir dergi olduğunu söylerken sitemkâr bir biçimde neden bu konuyla ilgili haberlere, yazılara ağırlık vermediğimizi soruyor.
“Yılın en karanlık gününde güneşten aldık elektriğimizi…”

26 Şubat’ta gerçekleştirilen konserle kendini bir parça riske attığını da söylüyor, ama sonucunda bunun aslında risksiz bir iş olduğu sonucuna ulaştığını da… Daha önceki konserlerde olduğu gibi neye ihtiyacı varsa onu söylemişti ve sorunsuz bir konser gerçekleştirmişti. “Hollanda’dan özel bir sistem getirtildi. Gümrük Fuarın dışında tracker gibi dev bir kule vardı. Üzerinde 16 adet 200 vatlık güneş paneli var. Bu, otomatik olarak güneşi doğuşundan batışına kadar takip ediyor bunu da iki eksende doğu batı ve kuzey güney ekseninde takip ediyor. Bunlar bir kontrol panelinde 16 tane aküyle 10 kilovat saate kadar enerjiyi depoluyor. Akümülatörler var duruma göre bataryaları dolduruyor ve gereken yere voltaj düşüklüğü olmadan enerjiyi ulaştırıyor.”

Sabaha kadar kurulan sistem, öğlen 1’de konser başlamadan biraz önce şalterin kaldırılmasıyla çalışmaya başlamış. “Belki de yılın en karanlık günüydü” diyor Öngür. “1 saatlik konser verdik. Kişi başına “1 vat” derler, bu 1000 kişiye 1000 vat anlamına gelir. Ama o halde 5 bin kişiye konser de verebilirdik. Bir de bizim konserimiz gündüz vaktiydi ve dolayısıyla aküler aldıkları enerjiyle kendini sürekli şarj ediyordu. Önce sistemi kavrayamamıştım ama şimdi anlamaya başladım.” Sahnede ses gidecek diye hiç düşünmedim. Çünkü akıllı invertör vardı. Öyle bir sistem ki.. Güneş paneli, şebeke ikisine de bağlı olabilirsin dolayısıyla da yarı yolda kalmazsın ama bizde şebekeye gerek kalmadı. Bu invertör nerede enerji varsa onu verdi bize. Bizim konserde de ikisine de bağlıydık ama sadece güneş enerjisi bize yetti. Ayrıca güneş panelleri fotovoltaik çalışıyor ve enerjisini ısıdan değil ışıktan alıyor. Sahnede 2 adet 30 voltlık gitar amfisi, davula mikrofon 2 vokal mikrofonu, basçının preamfisi normal bir rock band’di yani. 32 kanal mikser monitörler her şey vardı. Herkesin kendi amfileri normal prize takıldı. Enerjisi güneşten.

Teknik detayları da konuşuyoruz Taner Öngür’le: “gitar amfileri aslında 200 vatlık enerjiyle çalışıyor ama aslında biri bana “transformatörü değiştirip 12 vatlık transformatör takarsak DC akımı AC akıma çeviren invertöre gerek kalmayıp daha kompakt bir sistemle daha çok enerji kullanma ihtimali olur” dedi. Ama PA sistemlerdeki amfiler için bu geçerli mi bilmiyorum? Büyük olasılıkla da değil.”
“Sahnede ses gidecek diye hiç düşündünüz mü?” diye soruyoruz cevabı hazır, “risk aldığımı biliyordum ama hiç öyle bir kaygım olmadı çünkü akıllı invertör vardı. Öyle bir sistem ki, güneş paneli, şebeke ikisine de bağlı olabilirsin dolayısıyla da yarı yolda kalmazsın ama bizde şebekeye gerek kalmadı. Bu invertör nerede enerji varsa onu verdi bize. Bizim konserde ikisine de bağlıydık ama sadece güneş enerjisi bize yetti. Ayrıca güneş panelleri fotovoltaik çalışıyor ve ısıyla değil ışıkla çalışıyor. Sahnede 2 adet 30 vatlık gitar amfisi, davula mikrofon 2 vokal mikrofonu, basçının preamfisi “normal bir rock band”di yani. 32 kanal mikser ve monitörler her şey vardı. Herkesin kendi amfileri normal prize takıldı ama enerjisi güneşten geldi.”
İnternette birisinin güneş enerjisiyle albümünü kaydettiğini görmüş. Bunun da mümkün olabileceğini söylüyor. Çünkü hepimizin gayet iyi bildiği gibi, şimdiki sistemlerimizde açık alanda bile bir notbook, içine kurduğumuz kayıt programı, condensor mikrofon ve küçük bir mikserle kayıt yapabiliyoruz. Kayıt yapacağımız yere güneş paneli kurulup böyle bir şey de kaydın da mümkün olabileceği açık. Öngür, “stüdyoların damına kurulabilir” diyor. “Hatta televizyon stüdyolarına kurmak gerekir” diye ekliyor. “Film sektörlerinde kullanılabilir. Dış mekân çekimlerinde mazot yerine güneş enerjisi kullanılabilir. Mesela güneş ve rüzgâr enerjisinin bir arada kullanıldığı sistemler var. Bunların da küçük ve portatifleri var. Türkiye’de teknelerin bazılarında kullanılıyor. Türkiye’de bu iş yayılıyor. Bunu görüyorum. Güneydeki su ısıtıcı sistemler değil bahsettiğim. Muğla Üniversitesi binasının ön cephesini kaplamış. Maslaktaki camlı binalar güneş paneliyle kaplansa enerjisini kendi fazla fazla kendi yaratacak. Türkiye deki bütün büyük şehirlere tepeden baktığında her yan çanak anten. Bunun yerine güneş paneli alınabilir”. Aslında son derece haklı olduğunu düşündürtüyor. Çünkü bu sistemi kurmanın soba almak ya da kalorifer döşetmekten bir farkı yok. “Ekonomik krizdeki en büyük kazanç bu olabilir. Özellikle müzisyenler, şarkı yapanlar artık bu konuda kafa yormalılar. Genel sistem güneş paneli akü ve invertör. Kaidenin üzerine monte edilen bir sistem var ayçiçekleri gibi güneşe dönüyor. Her yeri güneş enerjisiyle donatacağım, donattıracağım” diyor.

Öngür, “Sadece iyi niyet ve temizlik gerekiyor. Hırs ve kıskançlık kötü niyet getiriyor. Oysa gezegen bize her şeyi vermiş. Bu kötü niyetlere gerek yok ki” diyor. Bağırıp çağırmadan bu biçimde de bir takım olumsuzluklara karşı durulabileceğine ikna ediyor bizi.

“Akın var Güneşe Akın!”


Taner Öngür’ün Antoloji.com’da şiirler bulduğundan bahsetmiştik. Sonra site yöneticilerine bazı şiirleri bestelemek istediğine dair mailler yazmış. Nazım Hikmet’in “Güneşi içenlerin Türküsü”yle birlikte elinde 9 şiir olmuş. Şiirlerin sahiplerinden bahsediyor büyük bir keyifle: Halil Gürkan “Güneş” isimli şarkının şairi, Eskişehir’de emekli ilköğretim okulu müdürü ve aynı zamanda Eskişehir Şiir Derneği’nin yönetim kurulu başkanıymış. Ödülleri ve kitapları varmış. “Güneş Dağı’nın şairi Armağan Öztürk Ankara’da öğretim görevlisi, “Güneş Olmalı İnsanlar”ın şairi Cevat Çeştepe yine akademisyen, “5 Yıldız Bir Güneş”in şairi Türkan Sarıateş sigortacıymış. Hepsiyle konuşmuş ve tek tek izinlerini istemiş. Onlarla tanışmaktan çok mutlu olmuş ve en çok da tanımadığı insanların konuyla ilgili ne düşündüğünü görmüş.

Serap Yağız’ın da “Serçe” isimli bir sözü var. Malum grubun solisti aynı zamanda… SYSU’da Ahmet Süngü leed gitarda, Gökhan Ölke basgitarda, davulda Ata Erdem Şimşek öbür gitarları da Taner Öngür çalıyor ve bazı şarkıları da kendi seslendiriyor.
Projenin şaşırtıcı bir biçimde kendiliğinden başka bir hal aldığını anlatıyor Öngür “Moğollar olarak Fuat Güner’in programına gitmiştik. Fuat’a projeyi anlattım ve “ben de vokal yaparım destek olurum” demişti. Sonra aklıma Fuat gibi destek olabilecek isimler geldi. Harun Tekin, Bülent Ortaçgil, Aylin Aslım’ı aradım. Destek olacaklar. Hatta hip hop sanatçımız Fuat konuşmalarımızdan birine tanık oldu ve “ben de katılayım” dedi. Böyle birçok sanatçı var işin içinde. Bakalım belki albüm öyle çıkacak.”

Albümün demosu bitmiş. Öngür, bazı firmaların destek olacağını söylüyor: “O firmalardan birindeki bir arkadaş Yaşar Üniversitesi’nde çalışmalar yapıyor. Mesela güneş arabaları rallisini organize ediyor. Belki Yaşar Üniversite’sinde bir konser yapacağız. Onun öyle bir teklifi var. Tabii yine güneş enerjisiyle kurulan bir sahnede. Bodrum Yeşiller’den Pamukkale Üniversitesi’nden benzer teklifler geliyor. Aslında mümkünse bunu tüm açık alan konserlerinde yapılması için çaba sarf edeceğim. Keşke mümkün olsa da albümü de güneş enerjisiyle kaydedebilsek… Fuarda, multi track kaydetmeyi düşünmüştük ama provalar bile son ana kaldı. Bu yaz güneşli bir şeyler olacak biliyorum. Moğollar’ı ikna etmeyi ve güneşten enerjisini alan konserler yapmayı düşünüyorum… Nazım’ın şiiri “Güneşi İçenlerin Türküsü” de albüme dâhil. Yılbaşı gecesi aldım şarkıyı elime ve gece yarısı olduğunda “Akın var güneşe akın!” diye bağırdım.

Öngür, kendini artık “güneşin ajanı” gibi hissettiğini söylüyor. Biz de darısı hepimizin başına diyor, müzisyen arkadaşlarımıza “güneş gibi aydınlık, enerjisini güneşten alan müzikler ve konserler” diliyoruz.

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...