25 Eylül 2009 Cuma

Kentin birbirine karışan ve yaklaşan sesleri: Bajar






Nêzbe/ Yaklaş albümüyle geleneksel şehirli müziği yapan Bajar, 90’lardan beri varolan bir gerçeğin sosyolojik araştırmasının seslenmiş hali gibi…

Ari Hergel, Burak Korucu, Cansun Küçüktürk, Erdem Göymen, Ferhat Güneş ve Kardeş Türküler’in karakteristik sesi Vedat Yıldırım’dan oluşan Bajar geçtiğimiz haftalarda, “Nêzbe – Yaklaş” adlı ilk albümlerini yaptılar. Bajar, genel olarak büyükşehirlerde yaşayan Kürtleri konu alan müzikle karşımızda. “Şehirde karşımıza çıkan işportacı çocuk, inşaatta çalışan bir adam ya da âşık bir genç… Biz şehirde sadece aşk ve pespembe bir dünya yaşamıyoruz. Hepimiz İstanbul’da yaşıyoruz, şehirde karşımıza çıkan durumları anlatacağız”. Bu sebeplerle de şehir anlamına gelen “Bajar” ismini gruba uygun görmüşler. Bu kelimenin de pek çok dilde aynı anlama geldiğini öğrenince de kararlarında sabit kalmışlar. Ek olarak da “şehirli müziği yapıyoruz” diyorlar.

Albümü elinize ilk aldığınızda, Google Earth’ten çekilmiş bir fotoğraf, iç kapakta ise aynı fotoğrafın daha da yakınlaşmış halini, üzerinde büyüteçle görüyorsunuz. Büyütecin işaret ettiği ev üzerinde “Sizler bu şarkıları dinlerken, bu evde bir çocuk Mehmet Uzun okuyor. Şarkımız o çocuğa…” yazıyor. Birlikte İstanbul hayatının bir saatini geçirdiğimiz Ari, Ferhat ve Vedat’a “Kürt diline katkısı olmuş, Türkçeye de birçok yapıtı çevrilmiş bir isim olduğunu bildiğimiz Mehmet Uzun’a göndermenin anlamını” soruyoruz. “Çocuk kendi dilini öğreniyor ve kendi dilinden okuyor bu yüzden de Mehmet Uzun var” cevabını alıyoruz. Albümün dışı Ragıp İncesağır tasarımıyla birbirine aslında oldukça yakın olan kültürlerin daha da yaklaşmasını hedefliyor.

“Türkçe sözlü şarkılar Kürtçe, Kürtçe sözlülerin ise Türkçe tınlamasına çalıştık”
Dışı gibi albümün içi de öyle. “Albüm bir şehir konsepti içinde. Ama sıradan bir şehir konsepti değil. Birbirinin içine geçmiş kültürlerin şehirliliği. Mesela Kürt sorunu yüksek siyaset çerçevesinde konuşulur ve bu meselenin aslında hayatımızdaki izdüşümleri nelerdir çok da bilmeyiz.” diyor Ferhat ve sözü Vedat’a bırakıyor: “Biz aslında albümü yaparken, Türkçe sözlü şarkıların Kürtçe, Kürtçe sözlü şarkıların Türkçe tınlayacak bir biçimde icrasını gerçekleştirmeye çalıştık. Bu anlamda, Bajar’ın albümünde esas olan geçirgenlik ve bu geçirgenliğin göstergeleri.

“Türkiye’de en çok İbrahim Tatlıses ve Sezen Aksu dinleniyor.” diyorlar. “Oradaki melodik örgülere ve karakteristik öğelere baktığımızda, kültürel bir yolculuğa da çıkmak gerekiyor. Sezen Aksu’nun müziğinde Onno Tunç’a varıp, oradan Ara Dinkçiyan’a gidiyorsunuz... Tınıda da o kimliği görebiliyorsunuz. Yani Sezen Aksu’nun müziğinde Ermenice, Türkçe ve Rumca dillerini olmasa da tınılarını birlikte duyuyorsunuz”.
Albümün sloganı 1922’de faili meçhul cinayetlerden birine kurban verdiğimiz yazarlarımızdan Musa Anter’e ait. “Fırat suyu Marmara’ya karıştı…”. “Çünkü İstanbul, 90’lardaki düşük yoğunluklu savaş sonunda birçok insanın zamansız yolculuklarla buraya geldiği ve yaşamaya başladığı bir şehir. O zaman buraya gelen çocuklar büyüdüler. Hizmet sektöründe çalışan birçok Kürt kökenli genç var. Bunun dışında üniversiteli gençler, zenginler… Bir taraftan gettolarda yaşayanlar, yeni bir hayat var ve bunu müzikal bir dille anlatmaya çalıştık. Grup içinde sadece Kürtler de yok üstelik. Ari mesela Ermeni… Yani hepimiz birbirimize karışığız”.

“Bu enstrümanlarla müzik yaptığımızda Amerika’da biri buna halay diyebilecek mi?”

Bajar kullandıkları enstrümanlar bakımından kesinlikle bir rockband. Kendilerinin de söylediği gibi “dilleri ve gerisinde kalan her şey bu coğrafyaya ait”. “Biz bu enstrümanları daha da buralı yapmaya gayret ettik. Yani, perküsyonların çalım tekniklerini davula, bağlamayı synthesizera uyarlamaya çalışıyoruz. Yerine başka bir müzik terimi kullanamadığımızdan Rock adını kullanıyoruz.” diyor Ferhat ve ekliyor, “mesela vokallerde Vedat, bir anda (resitatif) konuşur gibi şarkı söylemeye başlıyor ve o anda rap öğeler müziğimize dâhil oluveriyor”. Başka disiplinlerden de besleniyorlar. Kimi şarkılarda Punk ritimler duyuyoruz. Grupta herkes “batı müziği” kökenli ama bu coğrafyadaki zenginliğe hayranlık duyuyor. “Yani biz hâkim olduğumuz enstrümanlarla bu müziği yaptığımızda Amerika’da biri bunu dinlediğinde bunun halay olduğunu anlayabiliyor mu asıl mesele biraz da bu”.

Onlar müziklerinin “anlatısal bakımdan saykodelik öğeler” taşıdığını söylüyorlar. Pink Floyd, Massive Attack, Prodigy, Red Hot Chili Peppers, Rage Against The Machine etkilendikleri ve dinledikleri gruplar. “Türkiye’den de birçok şey dinliyoruz… Kardeş Türküler de dinliyoruz.” (gülüyorlar). “Orhan Gencebay ‘ın “Elhamdülillah” şarkısının protest duruşu bizi cezbetti ve albüme koyduk. Orhan Gencebay da bir dil yaratma çabası olan müzisyenlerden.”

“İnsanlar Kürtçe duyunca tedirgin oluyorlar”
Önlerindeki projelerde de ilk albümdeki konsepti taşımayı hedefliyorlar. Bir de “halkımızla buluşmayı” diyorlar. “Şatafatlı yerler de düşünülebilir ama biz daha çok bizi dinleyen anlayan insanlarla buluşmak istiyoruz. Mesela Diyarbakır’da bir festival yapılıyor ve yarım milyon insan geliyor. Buralarda sahneye çıkmak istiyoruz ki Dersim’de yapılan Munzur Festivali’ne çıkacağız”.

İstanbul’da birkaç kulüpte sahneye çıkmışlar ama mekân sahiplerinin Kürtçe müzik yapmalarından dolayı tedirgin olduklarından bahsediyorlar. Kürtçe’nin “meşru” olmadığını söylüyorlar. “TRT Şeş bunu kırmadı mı?” diye soruyoruz, “evet bir anlamda kırmış olabilir ama özel kanallara halen izin verilmiyor. Mesela bir radyo programına katıldık ve orada bir dinleyici aradı bizi, Kürtçe selamlaştık ve radyoda ortalık bir anda buz kesti. Kürtçe şarkı çalabiliyorsunuz ama Kürtçe konuşamıyorsunuz.”

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...