25 Ocak 2010 Pazartesi

"A'mâk-ı Hayal" Dile Geliyor



Filibeli Ahmet Hilmi'nin, Bir İnsanın Kendini Arayışını Konu Alan "A'mâk-ı Hayal" (Hayalin Derinlikleri) Kitabı, Yakaza Ensemble'ın Müzikleriyle Ruhlarımıza Derman Olacağa Benziyor.



Filibeli Ahmet Hilmi’nin “A’mâk-ı Hayal” isimli kitabı, yazarın 40 kadar yapıtından sadece biri ama belki de en önemlisi. İlk basımı 1910 olan kitap, kendini iyi bir biçimde yetiştirmiş Raci’nin, hayatındaki ve içindeki sorunları kendi iç yolculuklarıyla çözmeye çalışması ve bu yolculuklarda kendisine önderlik edecek Aynalı Baba’nın hikâyesini anlatır. Raci, sıksık ziyaretine gittiği Aynalı Baba’nın neyiyle; nefesinden, dilinden, sesinden, tınısından arşa erer ve erdirir. Derinliklerin, hayalin, sırrın ve herkesin genel sorunu “var”lık, “yok”luk üzerine kuruludur kitap. Bir de elbette ki “aşk”… “Mutlak Aşk!”

Filibeli’nin kitabın sunuş kısmında söylediği “…bu kitaba rağbet edilmesi, insanların ciddi meselelerle ilgilendiğini göstermesi bakımından çok önemli. Böyle okurların bulunduğuna inanıyorum. Zira bu millet hassas bir kalbe sahiptir. Bunu birçok defa ispat etmiştir.” cümlesi kitabın günümüz sanat dallarında yansımasını yaratmak için kimilerimizi kışkırtmış. M. Fakih Kademoğlu ve Eray Düzgünsoy, 2003 yılında, tanıştıkları ilk günden itibaren üzerine düşündükleri, paylaşmaktan ve konuşmaktan büyük keyif aldıkları kitabın soyutlamasını müzikle yapmaya karar vermiş ve bir albüm çalışmasına başlamışlar. Canlı performanslarında ise görseller kullanarak müzikte yapmaya çalıştıkları soyutlamanın ve ilhamın ya da değişken yapıların yansımasını kurmayı hedefliyorlar. “Projenin henüz performansı yapılmadı. Sadece internet sitesinden dinlenebilen birkaç parçamız var”. Amaçlarının “bütün bu soyutlanmışlığın içine izleyiciyi ve dinleyiciyi çekebilmek” olduğunu söylüyor, “yaptığımız müziğin dinleyiciyle birebir ilişkisi var” diyorlar.

Kendi gerçeğini arayan birinin öyküsü, aynı zamanda onların ve grubun diğer elemanları Ceren Erendor ve Ömer Sarıgedik’in de öyküsü. Fakih, “öykü aynı zamanda, kendini arayan kişinin yolculuğu süresince açılan vizyonlar ve bu sürreal vizyonlar müzikte çok rahat bir biçimde karşılığını bulabiliyor. Bir süredir de “A’mâk-ı Hayal”in şekillenmesiyle ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Albümde kitaba dair aldığımız bölüm sadece Raci’nin içsel yolculuğu…”

Birkaç ay sonra raflarda olacak albüm, “Yokuluk Tepesi”nden başlayacak, “Temaşa Bayramı”na uzanacak, “Kaf ile Anka”ya varacak ve belki de “Elif’le Nokta”da son bulacak… Elbette ki Aynalı Baba bütün bunların her bir zerresinde…

“Yaptığımız iş yıllardır kafamızda demlenen bir çayın ikramı gibi”

Eray ve Fakih grubu kurmuş olsa da gruba en başta Hakan Okkır perküsyonlarıyla dâhil olmuş ve ayrılmış. Şimdi Ceren ve Ömer var grupta. Alışıldık tınılar var ama birçoğumuzun değil sesini, adını bile duymadığımız çalgılar da. Ömer grupta basgitar çalıyor ve elektronik ortamdaki sesleri organize ediyor. Eray, Afgan rebabı, tar, Rusya dolaylarından domra; Fakih ney, Japonya’dan shakuachi (şakuaçi), Gamelan adalarından saron; Ceren ise yaylı tanbur ve çello çalıyor. Bütün bunlar grubun sadece temel enstrümanları. Bir de sahnede çalınmayan ama sesleri kullanılan enstrümanlar var. Tombak, Tibet çanağı gibi enstrümanları yine kendileri çalıp kaydetmiş. Üstelik bu samplerlar sadece bu seslerden de ibaret değil. Mesela, klasik Avrupa müziğinin tınılarından, dünyanın en ucundaki seslere kadar her şey müziklerinin içine dâhil… Bütün bu yelpaze “Amâk-ı Hayal”in dimaniklerini ortaya koyabilmek adına kullanılmış sesler. Sesler için Eray, “konunun bağlamı gereği oluşturulmuş yenidünyalar” diyor ve ekliyor “bazen birebir anlatımla, bazense esinlenerek yaptık parçaları; dünyanın seslerini kullandık.” “Hikâye bu topraklarda yazılmış olsa da, bütün dünyada ve kültürlerde geçerliliği var. Bütün insanlığın aradığı şey varlık ve varoluş değil mi? Biz de tam bunun müziğini dünyanın sesleriyle yapmaya çalışıyoruz. Sadece ney kullanmamamızın altında yatan en büyük sebep de bu.” “Kitabın fantastik gücü aslında elektroniklerin dâhil olmasıyla inanılmaz kuvvetlendi” diyor Fakih, “bugüne dair anlatımı da güçlendirdi.”

Bu kadar çok sesin bir arada kullanıldığı bir ensemble’ın soundunu bir yere koymak pek mümkün değil. Onlar da zaten “biz şu tarz yapıyoruz” demiyorlar. Ama dinleyiciler için bunun biraz zorlayıcı olacağının farkındalar. Ney sesi elektronikle karıştığı için müziğe “world müzik” diyebilir, ancak yanılabilirsiniz. Çünkü bir dinlediğiniz şarkıyı diğeriyle bütünleştirmek ya da birbirinden ayrı tutmamak gerekiyor. Onlar da kendilerini bir türe oturtmuyorlar. “Biz hadi şu şununla birleşsin de “ambient müzik” yapalım diye yola çıkmadık… Süreç ve “Amâk-ı Hayal” bize bunu yaptırdı. Hepimizin müzikal ve hayati deneyimleri bir kaba dökülüyor ve biz bu işi ortaya çıkartıyoruz.” Ceren’in çelistliği, Ömer’in elektronik müzikteki deneyimleri, Fakih’in neyzenliği ve Eray’ın Pakistan müziklerine duyduğu ilgi grubun müziğini oluşturan en büyük etmenler arasında. “Yaptığımız iş yıllardır kafamızda demlenen bir çayın ikramı gibi, ama kesinlikle bayatlamamış ve taze bir çayın ikramı” diyorlar.

Yakaza’dan bahsediyoruz, bir de ensembledan. Yakazanın tasavvuf terimi olduğundan, ama “her mistik öğreti de başka isimlerle varolan, uykuyla uyanıklık halindeki deneyimlerin, kişinin günlük hayatı içinde zamanın kontrol edilemezliliği, içinde bulunduğu fiziksel ortamdan bağımsız olarak bir anda kendisine gösterilen bir siluet, işittiği bir ses, hissettiği bir hissi” anlattığını konuşuyoruz. Seyyahların kendi iç seyahatindeki, deneyimler gibi… Bir de “fonetiği güzel” diye kullanmışlar. Ensemble kelimesi ise “herkesin aklından geçen ama telaffuz edemediği bir kelime olduğu için tercih ettik” diyorlar. “Hedeflediğimiz kulakları da belirleyen bir sözcük olduğundan ensemble’ı kullanıyoruz”.

Fakih de, Eray da Yakaza Ensemble ve “A’mâk-ı Hayale” dair, “ney, rebap, shakuachi ya da çello hepsi uhrevi sesler. Biz bunların hiç birini zaten istesek de soyutlayamayız, çünkü onlar zaten soyutlar. Dünyevi veya uhrevi değil sadece “ses”ler diyorlar.

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...