20 Ocak 2010 Çarşamba

Arapça Rock Yapan Ahibba Önümüzdeki Günlerde Çok Konuşulacak





"Kafamıza Roket Yemeden Tel Aviv'de Konser Vermek İsteriz!"

Tınıları rock, sözleri Arapça... Bir yandan distortion ton, bir yanda ağlayan elektro bağlama, kaval ve ney. Kıvraklığı veren perküsyonlar, alışılmadık keman tonları, sert rifler, oynak öğeler de cabası… Kendi deyimleriyle “zıtların birliği: diyalektik müzik!” Daha da ötesi kavgalı kültürleri birleştiren müzik… Seste ve sahnede barış!


Ahibba, 2000 yılında İzmit’te, birbirini uzun yıllardır tanıyan arkadaşların oluşturduğu bir grup. Şimdiki kadrolarına son 3 yılda ulaşmışlar. Önceleri türkü ağırlıklı müzik yapıyorlarsa da anladığımız anlamda değil; İspanyolca’dan Lazca’ya, Arapça’dan Türkçe’ye, dünyanın türkülerini. Kendi projelerini yapmaya karar vermelerinde ise Metin Kahraman’ın “yürü ya kulum” demesi etkili olmuş. Önce evde ufak ufak kendi şarkılarını kaydetmeye başlamışlar. Demoyu Kızılırmak’ın ve Grup Yorum’un kurucularından Tuncay Akdoğan’a gönderip kafasında ‘Rock tınılı Arapça’ bir proje olan Akdoğan’ı şaşırtmışlar. Daha sonra Kazım Koyuncu’ya dinletmişler o da çok beğenmiş ve destek olmak istemiş. Ne yazık ki ikisinin de talihsiz ölümü... En sonunda kendi yollarına kendileri çıkmaya karar vermiş, bu yola girmek için gereken parayı çaldıkları barın işletmesini almakla çözeceklerini düşünmüşler. O dönemde yaşadıkları için “komün hayat” diyorlar. Biriktirdikleri parayı güvenerek İstanbul’da birine vermişler ve adam ortalıktan kaybolmuş. Daha sonra biraz daha şansları yaver gitmiş ve bas gitarist Özgür Gencer’le görüşmüşler. Özgür onları Kazım Koyuncu’nun menajeri ve sonra da yine Kazım’la birlikte çalan Gürsoy Tanç’la karşılaştırmış. 2006 yılında aranjmanları Tanç tarafından yapılmış. Albüm kasım ayı sonunda raflarda olacak. 2. Albümleri bile hazır. Sonra da konserlerden derledikleri bir DVD yapıp bedava dağıtacaklar. Albüm çıkmadan önce izlemek isteyenler Ahibba’yı 7 Kasım’da yeni adı Bahista olan Eski Vertigo’da, 28 Kasım’da da Haymatlos’ta dinleyebilir.

“Türkçe dışında bir dilde müzik yapıyorsanız zaten duruşunuz oluyor”

“Neden Arapça?” dediğimizde, “gruptaki solistler Arap kökenli” diyorlar. “Daha da önemlisi Türkiye’de görmezden gelinse de Arap kültürünün varlığı. Kültürler birer renkse Arap ve Nusayri (Arap Alevi) kültürünün de bu renk skalasında yer alması gerektiği düşüncesi” cevabını alıyoruz. Farklı ses ve farklı bir mecradan Anadolu’da yaşayan halkların birlikteliğine olan inançlarını yansıtmak istemeleri Ahibba’yı oluşturan etmenlerden. Rock’ın kendi içindeki dinamik yapısı, evrenselliği, karşı duruşu, isyansal sembolleriyle birleşince de ortaya doğası gereği Ahibba’nın müzikal tavrı, üslubu, tınısı çıkıyor. Bir de “Türkçe dışında bir dilde müzik yapıyorsanız zaten duruşunuz oluyor” diye ekliyorlar.

Kendi yaptıkları şarkılarda, savaştan, göçe, aşka, ayrılığa, kent yaşamının insanı yabancılaştırmasına ve geleneklere kadar hemen her şeyden bahsediyorlar. “İnsana dair ne varsa bizim şarkılarımızda var. Basılan akordan çıkan tınıya kadar grubun içinde bulunan 11 kişinin ayrı ayrı kendini ifade edeceği bir alan yaratmaya çalışıyoruz” diyorlar. Yaylılarla birlikte daha kalabalık sahne almak istiyorlar. Arapça, İbranice ve Türkçe söylüyor, yaptıkları müziği de garanti bir iş olarak görüyorlar. Sert oldukları için Rock dinleyicisini, ritim kullandıkları için de rock sevmeyeni memnun ediyorlar. “Biz bir şarkıyı çalarken, kafa sallayan da oluyor, göbek atan da”. Bir de seyircilerden aldıkları tepki, “bu adamların söylediklerini anlamıyoruz bize küfür mü ediyorlar” oluyor. Oysa bu ülkede insanlar her gün günde 5 vakit Arapça dinliyor ve dolayısıyla Arapçaya aşina… ‘Merhaba’dan tutun da ‘aşk’ kelimesine kadar kullandığımız çoğu kelime Arapça. Bir de Ortadoğu’dan ürküyor insanlar çünkü savaş ve misket bombaları… Arapça denildiğinde de insanların aklına hep İslam geliyor. Oysa Arap kültürü çok zengin…


“Tel Aviv’de kafamıza roket yemeden Orphaned Land’le birlikte konser vermek istiyoruz!”

“Kürtçe meselesi ilk Ciwan Haco’yla, Lazcalarsa Kazım Koyuncu’yla çözüldü. İlk başta Kürtler ve Lazlar her iki müzisyen için tepki gösterdi ama şu anda Karadeniz müziği yapan herkes Kazım Koyuncu oldu. 5- 10 yıl sonra Arapça müzik yapmak isteyen müzisyenlerin avantajı olacak. Bizim içinse hem avantaj hem de dezavantaj. Dünya müziği öğeleri olmadan rock yapmak artık yetmeyecek. Çünkü şimdilerde var olan grupların çoğunda sadece solistin sesi değişik. Oysa müzik neredeyse aynı… Müzikte de devrimci olmak lazım. Ama yanlış anlaşılmasın biz piyasada bu müzik eksik diye yapmıyoruz. Biz zaten bu müziği yapıyoruz. Binlerce insan Filistin veya Irak için sokağa dökülebiliyor, aynı reaksiyonu insanların Ahibba’ya da vermesini bekliyoruz. Çünkü şarkılarımızda yemek tarifi vermedik ‘karpuz güzeldir’ demedik. En büyük hayalimiz de Tel Aviv’de kafamıza roket yemeden Orphaned Land’le birlikte konser vermek ve bunu başaracağımızı biliyoruz”.

“I will Survive’ın orijinali Arapça”

Ahibba’nın yaptığı müzik sadece kendi bestelerinden ibaret değil. Onlar popüler müzik besteci ve icracılarının pek çoğunun üretim sıkıntısı yaşadığında, dünya kültürüne sarıldıklarını görüyorlar. “Erkin Koray’ın Arapça söz yazdığı şarkılarda sözün de müziğin de Erkin Koray’a ait olduğu yazıyor, oysa öyle değil. Ajda Pekkan’ın söylediği ‘Sana Neler Edeceğim’ şarkısı, bize Fransa’yı dolaşarak geldiği için batılılaşma sürecinin en büyük göstergesi. Ama orijinali Rahbani Kardeşler’e aittir ve Fairuz söyler. Aynı şekilde sözleri Fecri Ebcioğlu’na ait Gönül Akkor ve Deniz Seki tarafından seslendirilen ‘Böyle Gelmiş Böyle Geçer Dünya’ şarkısı da öyle. Bu şarkılar dibimizden; Suriye’den çıkmış. Bu da bizim Ortadoğu’ya nasıl sırtımızı döndüğümüzün en büyük göstergesi. Ferdi Özbeğen’den, Ebru Gündeş’e, Tarkan’dan Nilüfer’e herkes bunu yapmış. Bütün dünyanın sevdiği ‘I will Survive’ isimli şarkının bile kökeni Arapça. Bir taraftan bu çok güzel, çünkü biz yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz ve kültürlerarası ilişkilerimiz var”. Bu şarkıları çalmalarının en büyük sebebi insanların yabancı olmadıkları şarkıları kendi dillerinde duyurmak istemeleri…

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...