24 Ocak 2010 Pazar

"Ruha Dokunmaya Gayret Ediyorum"


6 yaşında ilk resitalini veren, 13 yaşına geldiğinde artık sarod virtüözü olan Amjad Ali Khan, Cemal Reşit Rey’de verdiği konserde “gerçek” dinleyicileriyle buluştu.

Cemal Reşit Rey Konser Salonu mayıs ayı içinde İspanya’dan Mali’ye dünyadan pek çok farklı tınıya ev sahipliği yaptı. Bunların içinde en az ama en doğru izleyiciyle buluşan isim ise kuşkusuz dünyaca ünlü sarod üstadı Amjad Ali Khan’dı. Khan, New York Times’dan, Washington Post’a, The Guardian’dan, BBC Music Magazine’e pek çok önemli dergide haberi çıkmış, aldığı ödüller ve verdiği konserlerle gerçek bir sanatçı olduğunu ispatlamış müzisyenlerden. Yaptığı besteler dünyanın dört bir yanında icra ediliyor; o ise daha çok solo performanslarında “kendi gibi” hissediyor: “Geçtiğimiz yıllarda İsveç oda orkestrası benden bir parça yazmamı istedi, aynı biçimde 45-50 kişilik İskoçya’da senfoni orkestrasıyla sarod çaldım ve inanılmaz keyif aldım. Bu konserler aslında Hindistan’da kültürlerin buluşması anlamına gelen Samagam’dı. Kompozitör olarak da, orkestralarla beraber çalarak da çok keyif alıyorum ancak, kendi performanslarımda, ben hem kompozitör, hem şef, hem icracı, hem de iletici oluyorum” diyor. 

Amjad Ali Khan bir guru yani bizim değişimizle üstat. Enstrümanı ve sesi, hayatı… Müzik adına öğrendiği ne varsa, hepsi babası Haafiz Ali Khan’dan, babasınaysa onun babasından… Amjad Ali Khan, bir geleneğin 6. Kuşak temsilcisi, ancak sonuncusu değil. Babadan oğla geçen bu geleneği kendi oğulları Amaan ve Ayaan Ali Khan’a öğretmiş. Amjad Ali Khan’ın oğullarından sık sık bahsediyor ve İstanbul’a bir dahaki sefere oğullarıyla gelmek istediğini, onlarla birlikte sahne almak istediğini” söylüyor.  Oğullarını da kapsayan yeni kuşakla kendi durumunu mukayese ediyor:  “Yeni kuşak artık pek çok farklı işle uğraşabiliyor büyük oğlum Amaan da, küçük oğlum Ayaan da sarod çalıyor ve bunun yanı sıra sinemayla ilgileniyor. Ama benim insanlara müzik adına oldukça büyük taahhütlerim var. Bana göre yaratıcı insanların önünde oldukça uzun bir yol var. Çünkü yaratıcı insanlar aynı zamanda mükemmeliyetin ve üstünlüğün peşindeler. Ben de bunu arıyorum. Bütün dünyayla bir iletişim içindeyim.”

Müzik kadar dünya barışını da önemsiyor. “Savaşları, terörü, 11 Eylül gibi pek çok şiddet dolu durumu duyduğumda çok mutsuz oluyorum. Hindistan’da oldukça farklı etnik kökene sahip, farklı dinlerin mensubu insanlar var bunların çoğu birbirine şiddet gösteriyor. Bütün ailem de ben de insana önem veriyor ve onun ruhuna dokunmaya gayret ediyoruz. Biz evimizde de bölgemizde de hiçbir şiddetin içinde olmadık. Çünkü biz tanrıya ve onun varlığına inanıyoruz. Bizi buraya o getirdi ve yine o alıp götürecek. Bütün dinlerin farklı inanış ve ibadet biçimleri olsa da hepsi bu gerçekliğin farkında… Kaderimizi barıştan ve güzellikten yana döndürmeliyiz”.

Bütün bunları konuşurken müziği inanışlardan ve ihtiyaç duyulan barıştan ayrı tutmuyor. “Müzik benim birilerini, bir şeyleri affetmemi sağlıyor. Müziğin böyle bir etkisi var. O size bütün güzellikleri veriyor. “Nafrati” bilir misiniz?” diye soruyor ve ekliyor, “müzik nefreti yok eder. Bütün bu şiddet de aslında nefret temelli. Bir düşünsenize, insanlara birbirlerini öldürmeleri için para veriyorlar. Nasıl ki çiçeklerin dine ihtiyacı yoktur, müziğin de dinî, mezhebi yoktur. Ama bütün dinler çiçekleri kullanır, birisinin doğumunda ölümünde, bütün ritüellerde çiçekler vardır. Tıpkı müzik gibi… Biz çiçeklerin de, suyun da doğasını öğrenmek istiyoruz, hissetmek ve duymak belki de. İşte geldik gidiyoruz. Dünya bir gezi yeri, biz de gezginleriz; az zamanımız var. Müzik ise bizim için bütün bu olanları anlama yöntemi. Müzik sadece yazmak ya da okumak demek değil, müzik hissetmek ve anlamak demek. Ben anlamaya çalışıyorum ama anlayamıyorum, Amjad Ali Khan nedir, kimdir onu bile bilmiyorum.”

Sarod, Afganistan’dan Hindistan’a Khan’ın ataları tarafından getirilmiş aslında rebaptan türemiş bir enstrüman. “Udun tınısına benzetildiğini ancak udun tınısının daha çok Asya’ya ait” olduğunu söylüyor: “Sarod, uda oranla daha karmaşık /sofistike”. Enstrümanıyla kurduğu ilişki sadece tınısal değil, çalarken, şarkıyı içinden söylüyor, mimikleri ve beden hareketleri de söylediklerini doğruluyor. Konuşurken bir anda kendini tutamıyor ve örnekler veriyor, saroduyla çıkardığı sesleri duyuruyor ve enstrümanının sesini ağzıyla taklit ediyor: bir raga mırıldanıyor…” Bunu yaptıktan sonra: “yalnız kaldığımda da içimden geldiği gibi mırıldanıyorum. Bir gün şarkı söyleyip, kendimden geçmiş bir halde mırıldanırken, birkaç kadın bana garip garip baktı. Onlara dönüp, “yanlış anlamayın bu benim doğamda var sizinle ilgisi yok” dedim” diye bir anekdot aktarıyor.

Müzik, anlam, zamansızlıkla ilgili konuşuyor Khan, ek olarak da Hindistan klasik müziğinin neredeyse temelini oluşturan “bir kere çalınan müziğin asla bir daha tekrar edilemez” olduğundan bahsediyor. “Çaldığım zaman, ne zaman ne olacağını aslında kestiremiyorum. Benim müziğimde, her an her şey olabilir. Bir parçanın hangi anda başlayıp, ne zaman biteceğini kestirmiyorum, dolayısıyla da ne kadar sürdüğünün farkında olmuyorum. 28 yaşımdayken Hindistan’da bir konser vermiştim. Akşam saat 9’da çalmaya başlamıştım ve bitişi sabah saat 7’yi bulmuştu. Bu durum ne ilk ne de sondu”.

Bütün bu anlattıkları enstrümanından bağımsız değil: “Sarod çalarken değişik teknikler kullanıyorum, bunlardan en önemlisi tırnaklarımda çaldığımda aslında insana dokunan ve onun sesine en yakın tınıyı verdiğimi düşündüğüm biçim”.

Ali Khan’ın dinleyicilere öğütleri var: “teknik olarak müziği anlamak, sadece müzik yapanların anlayabileceği bir şeyken, dinleyiciler için, müziği anlamanın önemi yoktur. Müziği kimse anlayamaz ama müzik birçok şeyi realize eder; dinlerken eğlenirsin, keyif alırsın ve hissedersin. Dünyada aslında iki çeşit müzik vardır; toplu ya da solo çalınan enstrümanlara ait püre tınılar. Bunların hiç birinde dile ihtiyaç duymazsın. Diğeri ise, bilindik sözlü şarkılardır diyor ve “where are you my darling…” biçiminde mırıldanarak hemen örneğini veriyor. Hindistan’da bir söz vardır: “Tını tanrıya benzer”. Bizim için tını tanrıya ulaşmanın bir biçimidir. Dünyada bence iki müzik vardır biri uhrevi diğeri de dünyevi. Dinleyenlere bir tavsiyem var hiçbir müziği anlamaya çalışmasınlar ama bütün müzikleri dinlemeyi denesinler. Uhrevi müzikleri dinlesinler. Çünkü uhrevi müzikler, hem vücutlarına, hem ruhlarına, hem sistemlerine her şeylerine iyi gelecektir.”

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...