1 Şubat 2010 Pazartesi

Ocak ayı biterken Özge’nin müzik-hali…


Ocak 2010! Ve zaman çabuk geçiyor. Şubat geldi. Zaman hızla akarken kulaklarımızı daha da açmak gerekliliğiyle sarılıyoruz seslere. Her sese açıyoruz hem de hiç ayırt etmeden. Bu da güzellik katıyor hayata. Yenileniyor insan, hatta belki de biraz neşe mi doluyor ne? 
Bu benim günlüğüm, Özge’nin yani ‘Bozuk Çalar’ın günlüğü. Bu yüzden size ay boyunca gördüğüm deneyimlerimi aktaracağım. Ama daha çok “sevgili organize ses dalgaları…” biçiminde başlayanlardan… Geçtiğimiz ay neler dinledik, kimleri izledik bunları konu alacak. Bundan sonra her ay da düzenli olarak bunu yapmaya zaman zaman bozuk çalmaya biraz da bu bağlamıyla gündemimize haddini de zaman zaman aşabilen cümleler kurmaya başlayacağım. 
Geçtiğimiz aybaşında, yeni yılla birlikte gelen soğuk çoğumuzu eve kapattı. Ben soğuğu 5 günlük kısa bir dinlence için Batum’da geçirdim. Orada bir gün farkla meşhur mu meşhur, The Shin’i kaçırdım. Bilenler Fuat Saka’nın albümlerinde ciddi katkıları olduğunu hatırlayacaktır. Saat farkıyla da Gürcistan içinde oldukça ünlü Sukhishvili Topluluğu’nun gösterisi de kaçırdığım konserlerden oldu. Ama ‘sahnede izlemek hep mümkündür önemli olan yerelliktir’ mantığıyla Polyanna olumluluğuna kaydım ki daha iyisi vardı. Evlerde bol mezeli, ev yapımı damacanalar dolusu şaraplı çok sesli, bol kahkahalı yılbaşı kutlamaları devam ediyordu. Benim de en sevdiğim Gürcistan müziğini dinleme hali buydu: akordu bozuk gitarların elden ele dolaştığı, sonra eşlik edemediği anlaşılıp kenara konulduğu. Akabinde gelen birinin bas ses vermesi ve karşınızda çoşumsal hatta biraz da alkol dolayımıyla koşumsal şarkılar. “hooooo…” Ve ardından “hari haralo”lar. Kısacası ‘kendiliğinden polifonik doku’! Geri dönüşler, dönerken kulaklıktan bildik şarkılar, telefon marifetiyle. En çok başa alıp alıp (ki banttan dinleseydim sarardım eskiden öyle yapıyorduk “vıııııı” sesi eşliğinde ne günlerdi ya o ses bile müzikal geliyordu/geliyormuş özlemişim) Cat Power’dan kısacık minicik o bol efektli, efektleri duygusunu veren “How can I tell you”yu dinledim durdum.
Gürcistan da salt sofralardan ibaret değildi. Bayar Şahin’e çalacak bir grup müzisyenin provasını izlemekle kalmadım, yeni kurulan Horumi’nin provalarını, daha da ötesi oraların ünlü aranjörü ve bestecisi, “Gürcistan Pop Star” yarışmasında birinciliği olan sevgili arkadaşım Edişer Lomadze’nin yeni düzenlemelerini, Nino Katamadze ve Khaka Tsiskaridze’yle beraber çaldıkları parçaları dinledim. Doydum yani bir kez daha Gürcü müziklerine, popundan Rock’ına ‘halk’ından ‘sanat’ına (orada şehir şarkısı deniyor) her türde müziklerine. 
İstanbul’a döndüğüm hafta açıkçası  kendimi Enzo İkah konserinde bulacağım aklıma gelmemişti. Bir hafta önce tıklım tıklım olan Mekânı dolduran pek kimse yoktu ya Enzo’nun performansını pek etkilemiş görünmüyordu. “Enzo İkah o benim kardeşiiiiim…” dinlemediyseniz bir kulak kabartın, albümü çıkana kadar canlı canlı dinleyin. Mekânda bulunan ayna karşısında Enzo’nun kendini şarkı söylerken izlemesi daha da keyiflendirdi.  Ocak ayı boyunca her hafta program yaptı, belki Şubat’ta da yapar. 
Ayın ilk haftası çoğumuz bir parça da olsa Çingene şarkılarına yeniden kulak kabarttık. Çünkü birileri kardeşlerimizi yerinden yurdundan ediyordu, linç girişiminde bulunup vuruyordu Selendi’de. Oysa (ötekileştirmek adına değil) onlar “dokunulmazdı” En çok da “…dediler Romanlar da gülecek” cümlesini sesledik.

Ocağın ikinci haftası benim için kişisel olarak değişik bir deneyimdi. Planım en başta Gevende’yi, E. Serkan Çiftçi’nin bir önceki yazıma sitemi dolayısıyla, sonra da “yıllar sonra Gevende dinlemek nasıl bir his olacak havasıyla” izlemek üzere yola çıktım. Müzisyen başka bir arkadaşımın çağrısıyla epeydir gitmediğim mekâna ama öncesindeyse Hayal Bistro’da çalmaya hazırlanan Murat Meriç’e doğru adımlarımı hızlandırdım.  “İstiklâl Caddesi hiç bu kadar boş olmuş muydu?” diye düşündüm. Cümbüş Cemaat sahnedeydi, yerimde durmakta zorlandım ama durdum. Demem o ki, eğlenmek istiyor musunuz o zaman dinleyin, izleyin ve coşun… Rum ezgilerini, Sirtaki’yi, asma davulu, saksafonu, klarneti, buzukiyi bir de onlardan dinleyin.

Erken kaçış, Gevende’ye gidiş… Kapıdan girerken algım değişti, ama tek algı değişimi yaşayan ben değildim sanırım. Serkan haklı çıktı. En son ne zaman dinlemiştim sahi Gevende’yi? Değişmişti bir şeyler. A capella söyledikleri parçanın adını bilmiyorum cehaletimden ama bu kadar güzel entonasyon nasıl tutuyordu ki? Serkan trompetini yine yanlış yerden üflüyor ya bilmediğinden değil virtüözü olduğundan (bu çocuğa dikkat edin güzel çalıyor çünkü). Yoksa kornet miydi o hani şu cayır cayır cayırdattığı? Gevende oldu/oluyor. Daha da dikkatli dinleyeceğim söz. Trans hallerinde belki, ya da mutluluk verici unsur olarak... Deneysellik de cabası olacak, o kulakla ayrıca... 

Gece yarıları o bar senin, bu mekân benim dolaştığımız gitarist arkadaşım İlker Aslan beni Cuba’ya götürdü. Orada birlikte bir projede çalıştıkları müzisyenlere verilmiş sözü tuttuk. “Bu kadar yer dolaştık neden burası bu kadar dolu da diğer yerler boş” diye düşündümse de “Latin’in gücü” şeklindeki cevabı bulmam zor olmadı. Yine Kırkbinsinek’e yetişemedim. Üzüldüm de çok ama bir dahaki sefere söz. Onlar benim için çok özeller çünkü.

Bu ayın bombasıysa kesinlikle Suat Bilgi’yle birlikte gittiğim Rupa & The April Fishes konseriydi. Babylon’da 2 ayrı konseri aynı gecede gerçekleştirdiler. Biz birincisini izledik ikinciye gücümüz yoktu. Öncesinde Çalıntı’mızın toplantısı vardı.  Oysa izleyenler ikinci performansın birinciye oranla daha iyi olduğunu söylediler. Grubun sahnedeki enerjisi görülmeye değerdi.    

Karlı sesler

Ayın sonu geldi, karakış mı bilmem ama karlı kış olduğu kesin. İliklerimize kadar buz kestik, evlerimize kapandık kaldık en azından benim için bu böyle. Ama seste durmak yok. Eskiden dinlediklerimi yeniden keşfediyorum, bilmediklerimi üzerine ekliyorum. Yıllar önce yine bir karlı havada yaptığım gibi çalma listelerimi düzenliyorum. Kulaklarımı her sese açtım. Duman’ı dinledim, “sadece koklaaacadım” demesine şarkı içinde alıştım bile.    

Artık kulaklarım daha açık! Türkiye'de yapılan müziklerin bir kısmının yurtdışında yapılanın birer kötü kopyası olduğunu daha iyi anlamaya başladım. Buna bir çözüm bulmak lazım! Teşekkürler Beatles, Pink Floyd, Roxy Music, Talk Talk, Etta James, Tori Amos, Billie Holiday, Locomondo, Les Youx NoirsAmjad Ali Khan, Nusrat Fateh, Cardigans, Sylvia Vartan, Radiohead, Portishead, Koop, Cardigans, Amy Winehouse, Mina, Meret Becer, Lou Reed, Kool and the Gang ve diğerleri
   
...Benim kardeşim ve kardeşime dokunamazsın!

Ocak ayının son cumartesi günü ‘Kardeşime Dokunma İnisiyatifi’ Tünel Meydanı’nda ırkçılık ve ayrımcılığa karşı  eylem düzenledi. Geçtiğimiz haftalarda Manisa-Selendi’de Romanlara uygulanan linç girişimiyle ilgiliydi. Bu, burada yaşanan ne ilk ne de son tehcirdi. Bu yüzden, birçok gelenek içinde çok anlamı bulunan aşure dağıtıldı. Orada bulunan Bandista, Luxus, Cümbüş Cemaat ve Keops’un müzisyenleri Urduca’dan, Türkçeye farklı dillerde şarkılar çaldılar. Gerçekleştirdikleri performansla eylemi renklendirdiler. Söylentilere göre inisiyatifin pankartı hala yerinde asılı duruyormuş. Ben de eyleme destek vermek için oradaydım. “Kardeşime dokunma” diyorum ve her zaman demeye devam edeceğim. 

Aynı gece, ilk albümü ayakta alkışlanan Fairuz Derin Bulut’u izledim. Daha önce de izlemiştim. Doğrusu sanki daha önce izlediğimin aynısını izlemiş gibi oldum. Çekiciliğini yitiriyor gibi bir şüpheye düştüm. Yenilenen bir sahne yerine yinelenen bir sahneyle karşılaştım adeta. Kakafoniye doğru giden bir süreci yaşıyorlar ve tuhaf "ukalalık" içeren cümlelerle eğleniyorlar. Ama herkes eğlenmeyebilir... Böyle bir grubun sahne performanslarında daha iyisini yapabilir. O kadar iyi klavye ve davulla daha iyi bir şeyler yapılabilir. Çünkü enstrümanlarına hâkimler.  

Ayın son gününü Şubat’ın ilk gününe bağlayan gece Bandista’mız da Daniel BENSAÏD’ın Köstebek ve Lokomotif’yle birlikte yeni şarkıları “Şu anda! Şimdi!’yi yayınladı. Tekel işçileriyle dayanışma eylemliliği olarak “yumuşak tüylü, yuvarlak hatları, makinenin metalik soğukluğuna, o çalışkan saflığı tekerleklerin ritmik takırtısına, mütebessim sabrı, o çelikten sırıtışa üstün gelir söylemiyle. Ellerine sağlık diyor ve sitelerinde var olan şarkıyı dinleyin diye ekliyorum. 

Bol sesli Şubatlar.
Özge Ç. Denizci
 
 

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...