25 Mart 2010 Perşembe

Sevişmeden uyumayan “ahlaksız!!!” şarkılar

"Yatakodası sesi"yle, erotik şarkılar değil bunlar, bayağı ahlaksız şarkılar!

Böyle bir başlık attıktan sonra, ‘ahlak’ın tanımını yapmak gerekir. Ama bu tanım bütün köşeyi doldurup taşıracağından böyle bir işe girişmiyorum. Konuyla ilgili yazılar için birkaç filozof ve sosyolog önerebilirim. Bunlarında başında Spinoza gelir… Schopenhauer’un “Hukuk, Ahlak ve Siyaset Üzerine” ve “Postmodern Ahlak Denemeleri” alt başlığıyla Zymunt Bauman’ın kitaplarına bakabiliriz.

“Ama bizim işimiz müzik” diyor ve derhal konuya giriyorum. Ahlaksız şarkılar diyince aklımıza hep belden aşağı vuran, arzu ve tutkuyla ilişkilenen şarkılar geliyor. Ben buna böylesine bir tanım yapamıyorum. Yani aşk şarkılarının en naif, en acı dolu olanı bile bence belden aşağı ve görece ahlaksız. Çünkü niyeti belli… Kavuşulamamış sevgili, kavuşulmuş ama bir daha istenilen sevgili. Sevgililik, hatta evlilik kurumu bile kurumsallaştığı andan itibaren ne yaşandığı bilinen hukuki ilişkiler.

En ahlaksız olarak nitelendirdiğim şarkı nedense İzel’in “Bir sen bir ben bir de bebek” sözleriyle bildiğimiz bebek şarkısı. Şarkıda “Sustum içime atar gibi sensiz seninle yatar gibi olmaz olanı yaşar gibi aşkı hayallere sığdıramam…” diyor.

Yıldız Tilbe şarkıları, ahlak konusunda sınırsız. “Delikanlım” da “geceler boyu sevişmelerimiz bitmesin” diyor, “yorgan misali ört üstümü” demeyi de ihmal etmiyor. “Ama Evlisin” şarkısında, evli birine duyduğu aşkı anlatıyor üstelik karşılık da beklemiyor değil. Soruyorum size ahlak? Ama en fiyakalısı “Dili Ballım” olsa gerek. Şarkıda “ocağı yakacağım, suyu ısıtacağım, tan yeri ağrırken seni kapatacağım” diyor.

Hepsinden öte gerçek bir aşk şarkısı var. Karşılıklı bir aşk hikâyesi. Öyle çok kavuşmak istiyorlar ki birbirlerine aşk yapmak için bütün zemin hazırlanmış. Hatta öyle büyük bir aşk var ki… Şarkının adı “Akşama Geleceğim”… Şarkıyı Beynelmilel filminden de hatırlıyoruz.













Rock’ta ve rap’te biraz daha mı sertleşiyor acaba ahlaksızlığımız? Teoman’ın “Duş” isimli şarkısı beni irite ediyor. Ama bir yandan da ‘gerçek’ diyorum. Sözlerini buraya yazamayacağım… Şebnem Ferah da lafını sakınmayan, son derece dürüst bir biçimde kendini ifade eden şarkıcılarımızdan… Ya Rashit’e ne demeli. Ben diyecek bir söz bulamıyorum hatta şarkının adını dahi yazamıyorum yani kendimi evet kesinlikle sansürlüyorum… Sultana’yı da “Kuşu Kalkmaz” şarkısıyla tanımıştık. Başka söze ne hacet?

Bir de meşhur asker şarkımız var. “O şimdi asker canını neler ister” demiş ünlü düşünürler bu şarkı da, Tuğba Ekinci’nin dilinden bize ulaşmış.

Melisa Boyner “Sana Vermezsem” şarkısında aslında kalbini alıp vermekten bahsediyor ama söylerken vurguyu yaptığı noktalar o kadar fena ki… Melisa hanımın başka bir şarkısı daha var onda da, “aşkım hadi şarap içelim çok fazla fantezi kurduk icraata geçelim” diyor şarkının adı da “Sevişerek Ölelim”…

Bu alanda diskografimiz oldukça geniş. Hele ki halk türküleri meselemiz var ki ona hiç girmiyorum. Çünkü çıkılmaz bir hal alabilir. Zira pop ve rock’ta da işimiz çok zor.

Demet Sağıroğlu, “Teslim Ol”da “Bazı şeyler anlatılmaz sus konuşma laf aramızda
ay doğmuştu, kimse yoktu öpüştük şehrin ortasında, ah ondan sonra neler oldu söyleyemem ben, ah daha sonra neler olur ben bile bilemem” diyor.

Petek Dinçöz ise şarkı sözleri bakımından “o kadar da masum değil” dedirtiyor… Sabaha kadar okşanmak isteyenlere tercümanlık ediyor.

Çok ama çok sevdiğim bir şarkı var benim de Zeynep Casalini’nin “Duvar”ı orada da “hadi bir cesaret sen de taşın altına koy elini inadına inadına sevişmeli bağır çağır” diyor. Bu söz aslında bana cinsel bir arzudan ziyade ‘samimi’ aşk halini hissettiriyor. “Bağır çağır sevişme” çağrısı yaşamı organize etme ve birlikte hayatı örgütleme çağrısı gibi düşünmeme sebep oluyor. Belki buna sebep olan Casalini’nin icrasıdır.

Çok sevgili müziksever okur, Sezen Aksu’dan bahsetmeden durabilir miyiz? Çünkü, Sezen aksu’nun Aysel Gürel imzalı şarkısı seni istiyorum bir kült. Müziği Onno Tunç’a ait. Hem hesap soran, hem serbest bırakan, hem emir veren, hem yalvaran, hem cüretkâr, hem sevili, hem tutkulu, hepsinden öte aşk acısının hissini yoğun bir biçimde veren çaresiz bir şarkı. Sadece sözleri değil şarkının icrası da bu hisleri taşımamızı sağlıyor. Sezen Aksu’nun icrası tartışmasız çok iyi… Ağlayalım mı gülelim mi bilemiyoruz. Her hissi veren bir şarkı… Ancak “Seni Yerler” de Sezen Aksu aslan kaplan kesiliyor. Üstelik sadece kendisinin değil bütün mahalleli kadınların niyetini söylüyor. Bir kadın olarak Sezen Aksu bu şarkıda da “Kaçın Kurası”nda da aslında genelde erkeklerden duymaya alışık olduğumuz sözleri kendisi söylüyor ve pek de yakıştırıyor ağzına. Her iki şarkıda da bir “çıtır çıtır yeme” isteği görüyoruz. Sezen Aksu diyince sözlerini yazdığı diğer şarkılardan bahsetmeden olmaz. Sertap Erener’in seslendirdiği “Ateşle Barut”, “tövbelerin bozulduğu, doludizgin, mızrap ve saz ilişkisiyle” pekiştirilmiş bir şarkı. Sezen Aksu Sertap’a “Ateşle Barut”u verir de Levent Yüksel’den benzer tutkulu şarkıyı esirger mi? Esirgememiş ve ona “yatağa çağıran” şarkısını vermiş. Yeter Ki Onursuz Olmasın Aşk”. Keza Tarkan’ın icrasıyla bildiğimiz “Hepsi Senin mi? şarkısı da Sezen Aksu imzasını bariz bir biçimde taşıyor. Tam da biraz önce bahsettiğimiz “eril coşkularla” uyuşan bir şarkı.

Tarkan denilince ise “Seviş Benimle” isimli şarkıdan söz etmeden geçmemeliyiz. Şarkı hepimizin algısıyla oynamıştı ilk çıktığında. Hatta öyle düşünüyorum ki bu şarkının evde dinlenilmesini yasaklayan aileler de olmuştur. İlk çıktığı zaman Türk pop müzik tarihinin belki de en müstehcen şarkısı olacağı düşünüldü ancak diğer örneklerle karşılaştırıldığında bu şarkıyı sollayan şarkıların da ortaya çıktığı görüldü.

Ezginin Günlüğü “çıplak heykeller yapmalıyım” der “nefis rüyalarımız için”. Kiraz mevsimi para kazanmak değil sevişme vakti der. Öğrencilik yıllarımızda kiraz mevsimi sınavların olduğu yoğun bir dönemdi. O zamanlar, mevsimsel değişimin de getirisiyle, aşık olma isteği açığa çıkıyor ve hep bir ağızdan “anlatsam şu kiraz mevsiminin ders çalışmak, sevişme vakti olduğunu” diye bağırıyorduk kös kös kitaplarımızın başına otururken.

Bir de komşunun kızına göz diken ahlaksız şarkılarımız var. Onlar müstehcen değil. Türk geleneklerine göre komşunun, mahallenin kızına yan bakmak ayıptır aslında. Peki bu gençler nerde tanışacak anlaşacak sorarım size. Eh tabii ki mahallede… Hakan Peker’in 1989 yılında söylediği “Camdan Cama” aşkını anlatıyor. Erkin Koray’ın “Komşu Kızı” ise daha çok talep ediyor Atilla Kaya ise alenen röntgenlediğini anlatıyor. Gencay Güneş de “bakıver görüver” diyor komşu kızına. Nurcan Opel komşu oğluyla kaçma planı içinde… Bu konu hakkında ahkâmımızı başka bir yazıya saklayalım çünkü liste uzadıkça uzuyor.

Orhan Gencabay’ın “Ya Evde Yoksan” şarkısını es geçemeyelim. Acayip bir şarkıdır kendileri. Kendileri de aşkla garip hallere düştüğünü vurguluyor. O hallerden birinde de dayanamayıp sevgilisine gündelik elbisesiyle delik pabucuyla gidiyor olduğunu onu da öyle saç baş dağınık görmek istediğini anlatıyor. İç ürpertiyor Gencabay’ın şarkısı. Bir de “Neredesin Firuze” filminin müziklerinden hatırlıyoruz. Özcan Deniz Haluk Bilginer yorumuyla. O yorumu da tekrar dinleyin diye önereceğim. İç ürpertiyor o da aynı biçimde. Hele o “sen ayılma ben de işe gitmeyeyim” diyor ya… Özcan Deniz’in “bi dudaktan” şarkısını da yeri gelmişken analım.

Kenan doğulu Yüzsüz yürek’te, kızgınlıkla seviştikleri geceleri hatırlatıyor eski sevgilisine. Şahane alt yapısıyla döneminin en iyi şarkılarından “Kandırdım”daysa, çılgın sözleriyle nasıl nazlı yâri dize getirdiğini söylüyor. Bu şarkının ahlaksızlığıysa bir kızcağızın kandırılmış olması… Yine “Sım Sıkı” da “sıkı sıkı sar” diyor daha ne desin. “Çakkıdı”dımız da var tabi. Şarkıda Doğulu “Hadi kalk kaynaşalım kız çakkıdı çakkıdı oynaşalım kız…” diyor.

Mirkelam’ı unutmak çok ayıp olur… Çünkü o Türk porno film isimlerini alt alta dizip cesur bir biçimde şarkı sözü yapabilmiş. “Asuman” gelmiş geçmiş en güzel ve en anlamlı şarkılardan… Aynı albümde “Erkeklerin yediğinin elma değil ayva olduğunu” söylüyor. Şarkıları yorumlayanların arasında cinsiyet ayrımı yapamıyoruz. Zira iki taraf da birbirini istiyor. Dolayısıyla da ortaya hepimizin yediğinin ayva olduğu ortaya çıkıyor.

Ya müzisyen olduğu kadar prodüktörlüğüyle de bildiğimiz Hakan Peker ve onun “Yak Beni” şarkısı?

Şehrazat sözleriyle, Ayşegül Aldinç yorumuyla “Alimallah” , yine Ayşegül Aldinç yorumuyla “Hoppa Hoppa”, “Alev Alev” Gökhan Tepe şarkısı olarak “Bayıldım”, İsmail YK’nın “90 60 90 vücudum var doya doya bitmez tadım var…” dedirttiği bombabomba.com şarkılarını unutmayalım. Ek olarak da Yonca Evcimik’in “aşk lazım aşk aşk- doydum doydum acıktım”, Ayça’nın “buraları yıkılıyor benden yıkılıyor her gün peşime bir bıyıklı takılıyor ben seni seçtim tahminin doğru”, Asya’nın “çifte kumrular gibi olsak da birden sarılma Allah aşkına geçerse yazık hevesin birden sonra ask kaçar pencerelerden” dediklerini de hatırlayalım. Bu sözler, cüretkâr olduğu kadar cilveli şarkılar kategorisinde de incelenebilir.

Erkek kadın hepimiz istiyoruz, istediğimizi de alenen şarkılarla ifade etmekten tarih boyunca çekinmediğimiz gibi şimdi de çekinmiyoruz. Bence bu saydığımız şarkıların hiç biri ahlaksız değil hepsi samimi. Yani başta da söylediğim gibi, aşkın kendisinin niyeti belli değil mi zaten?

"Müzik" mi dediniz?


Müzisyenlerin birliği gerek!
www.bagimsizmuzik.com 

Değişik bir şey yapıp müzikten bahsedelim; ama bu sefer yaratım; edim sürecinden, dinleyicisiyle buluştuğu ana kadar geçen süreçten. Müziğin aslında birisi tarafından yaratılmadığını farz edelim. Öyle seslerin kendiliğinden bir araya geldiğini, ritmik paternlerinin kendiliğinden oluştuğunu bunların hepsinin kendi kendine gidip bir CD’nin, plağın, ya da bilgisayarlarımızın içine girdiğini düşünelim...

Aslında pek çoğumuz bunun böyle olduğunu düşünüyoruz!

















Zaman zaman müzisyenler, ya da yarattıkları malzemeyle geçimini sağlamakta olan sanatçılar bile aynı yanılsamanın sarkacında duruyor. Hepsinin hayal gücü bizden daha gelişkin olduğundan belki, onlar bu hatayı herkesten çok bile yapıyor olabilir.

İnsanın yaratma edimi için bir takım etmenlere ihtiyacı mutlak olmalıdır. Kimimiz bunu esinlenmek olarak düşünüyoruz. Örneğin Eurovision şarkılarını ele alalım. Eurovision şarkılarının neredeyse hepsi birbirine; hatta bazıları da yarışmaya katılmayan ve kimsenin bilmediği düşünülen şarkılara benzer. Burada aslında bir sorun olmadığını zannederiz. Oysa ki, buradaki sorun en az, bilgisayarlarımıza, müzik çalarlarımıza “kendiliğinden” giren şarkılar kadar önemli bir sorundur.

Aslında bütün bunların hepsi birinin gelip size ait bir şeyi alıp gitmesi ya da evinize yerleşmesinden bir farkı yok. Ama bizim bunu anlamamız için ciddi bir zaman geçmesi gerekiyor. Her ne kadar yasalar üreticiden yanaymış gibi görünüyorsa da işler gerçek hayatta pek de öyle gitmiyor.

Türkiye’de ve dünyada denenmiş birkaç yöntem yok değil. Ama ne yazık ki bu yöntemlerin pek çoğu tutmadı. Bunların başında da sanatçıların, müzisyenlerin birliği geldi. Herkes kendini düşündüğünden belki de sonuç alınamadı.
Birilerinin bu yazıya kızdığını tahmin ediyorum. Ama ben dostluktan yanayım. Ötesi birlikten…

“Birlikten kuvvet doğar” ya hani ben de kuvvetten yanayım.

Pazarlama da, satış da, hatta müzisyenin (yaratıcının) tercihen pazarın içinde olup olmaması da, kısacası kendi kaderi kendi ellerinde olmalı…

Haydi birliğe, beraberliğe, müziğe, müzisyene, yaratıma, yaratıcıya saygıya!!!

www.bagimsizmuzik.com

Haziran 2009
Özge Ç. Denizci

11 Mart 2010 Perşembe

Şubat ayı öznel (Özgece) ay sonu değerlendirmesi

Şubat ayının tamamı, Haymatlos& Çalıntı Sahnesi’nde çıkan grupları izleyerek, evde de yeni keşifler yaparak geçti. Her ne kadar başka yerlerde konser veren grupları dinlemeye gitmeye çalıştıysam da son şarkılarına bile yetişemedim.

"Soul Kitchen' kulağımı nasıl açtı"nın hikâyesi

Ocak sonu gibi izlediğim ‘Soul Kitchen’ filminin bana çok şey kattığını söylemem gerekir. Luxus’tan tanıdığımız çok sevgili arkadaşlarım Alper Bakıner, Kamucan Yalçın ve Ozan Murat’la birlikte izlediğim film bizi inanılmaz mutlu etti ve adeta günümüze anlam enerji ve daha ne kadar güzellik varsa kattı. Hepimiz filmin jeneriğini, belki filmden bile çok sevdik. Kulaklarımıza filmin müziklerini depoladık. Eve geldiğimde filmin etkisiyle, bir kısmına eskiden aşina olduğum müzikleri tek tek dinlemekle başladım.  

 











Kool and The Gang’i yeniden dinlemeyi ihmal etmedim. Locomondo ise Yunanistan’a bakmam gerektiğini söylüyordu. Filmde kullanılan ve Locomondo’nun biraz Reggie’msi yorumladığı ve “ellerinize sağlık ne de güzel yapmışsınız” dedirtecek ‘Fragosyriani’ isimli şarkı aslında oldukça eski bir Yunan şarkısı. Belki ilk yorumlayanlardan biri de, Rebetiko üstadı Vassilis Tsitsanis. Öte yandan bazılarınız şarkyı Zorba filminden de anımsayacaktır. Meraklılarına ilk kayıt örneği olarak, Markos Vamvakaris Vol. 1 / Singers of Greek Popular Song in 78 rpm / Recordings 1933-1936 albümünü önerebiliriz. Üstelik şarkının daha birçok farklı yorumu da var.

"Komşu Komşu huuu..."

“Komşulardan keşfi sürdüreyim madem” dedim ve başka gruplara bakındım durdum. Trypes Yunanistan’dan karşıma çıkan gruplardan odu, umut veriyor mu bilemem dinlemeniz lazım. Ben “Den Xwaras Pouthena” şarkılarını sevdim.

Alla Pugacheva’yı yıllar öncesinden Rusya’nın Sezen Aksu’su olarak biliyordum, aynı şekilde Mashina Vremeni’yi de… Ama DJ arkadaşım Barçın Gökbörü’nün önerisiyle ilk dinlediğinizde vokalistini kadın sanabileceğiniz Nogu Svelo’yu dinledim. Ardında sürükleyen ses rüzgârları kulağımı Karadeniz kıyısından şarkıları keşfetmek üzere “on” konumuna getirdi. Gürcü grup Shudi Movida’nın ezbere bildiğim şarkılarını sadece kendim dinlemekle kalmadım bir de dinlettim. Rus salatasında ise günahıyla sevabıyla Mumij Troll, Najk Borzov, Nochnyje Snaipery, Kukryniksy ve Liube vardı. Derken yol biraz daha batıya kaydı ister istemez. Gogol Bordello ve Shantel’in popülerleşmesine katkıda bulunduğu Balkan fırtınası dinmek bilmiyor. Konuyla ilgili bir yazı okuduğumu hatırlıyor gibiyim “Ciguli’nin günahı neydi?” İçimiz dışımız Balkan oldu, doldu taştı… Esma Redzepova, Municipale Balcanica’nın hafif absürtlüğüyle Zappavari tınılarını ritminden ve Balkanlığından daha çok sevdiğimi fark ettim. Ey Doğu Avrupa ayak seslerini değilse de stüdyo ve konser salonlarından yüklenen ve yükselen farklı grupları duyuyorum, hatta bütün dünya duyuyor ama biraz daha sakinlik gerekiyor. İvo Papasov, Saban Bajramovich albümleri yeniden kulaktan geçti. Ama hepsinin ötesinde şarkılar dinlenirken, bookletinin itinayla okunması gerekilen, Romanya’yı konu alan ve üstadımız Alan Lomax imzalı ‘World Library of Folk and Primitive Music 17’ saklandığı raftan, bilgisayarın kuytu köşelerinden çıktı.

Max Pashm’ın ‘Anarchy’ isimli şarkısı ismi itibarıyla sadece “hımm” dedirtti.

Polonya’dan Dikanda’yı sevdim bu ay, “etnik müzik”, “dünya müziği”gillerden.

Klezmer Bandler her yerde, bu ay içinde Budapest Klezmer Band’i keşfettim, belki geç belki erken… Luxus’un coverladığı haline aşina olduğumuz Les Yeux Noirs’in Balamouk’unu daha Ocak ayı içinde gittiğim Batum sokaklarında bile duymuştum da albümü baştan sona dinlememiştim. Grup Paris’te olsa da tınıları Macaristan’tan Ermenistan’a uzanıp, ritimleriyle de şöyle bir dünya turu yapıyorlar.

Ska’yla Balkan birbirine karışıyor bazen. İkisi de çok mu popüler benim algım mı öyle şaşırıyor? Belki de Los Fastidios ve Bandits of The Acoustic Revolution gibi grupların hissettirdiği sadece buydu. Bu arada adları geçmişken belirteyim bu ayın favori gruplarından biri de kesinlikle Bandits’ti.

Bütün bu tarzlar bir yana Rock, Blues ve Caz’dan vazgeçemedim. Etta James’i, çok sevdiğin bir kitabı yeniden okurkenki heyecanla dinledim, Etta’nın söylediği şarkıların bazılarını ‘Cadillac Records’ filminde seslendiren Beyoncé’un yorumunu ‘At Last’ta yine Beyoncé ve Norah Jones yorumlarını üst üste dinleyip, onlarla Etta’nın seslendirişindeki duygu durumunu anlamlandırmaya çalıştım. Biraz saçmaladım yani. Çünkü üçü de farklı üçü de çok iyi. Aziza Mustafa Zadeh’in ‘Boomerang’ isimli baş yapıtının neden benim için lise yıllarında kaldığını sorup durdum ve tekrar tekrar dinledim. Hatta tam ben o parçayı dinlediğim sıralarda, Haymatlos & Çalıntı Sahnesi’nde çıkan inanılmaz iyi müzisyenlerin birlikte oluşturduğu Rock-Zen’in klavyesinden ‘Boomerang’ döküldüğünde şaşırdım bile.
















Bu da yetmezmiş gibi Haymatlos’ta bulunan piyanonun başına her gelişinde hakkını vererek ve bizi de etrafına toplayıp, birlikte müzik yapmamızı sağlayan, Çümbüş Cemaat'le sahnede izleme şerefine erdiğim, Levet Yüksel’le izleme ihtimalimi sevdiğim Cihan Gökdemir’in “ne güzel parça di mi?” diyerek parçaya başlaması ağzımı açık bıraktı. Bir de satır arasına sığdırmaya çalıştığım bir durum için “önümüzdeki günlerde çok eğleneceğiz” diye not düşeyim.

Haymatlos& Çalıntı Bülteni

Hazır Haymatlos& Çalıntı Sahnesi’nden bahsetmişken, yapımda, icrada emeği geçen bütün müzisyen dostlarımıza teşekkür ederiz. Şubat ayı içinde sahne renkliydi. Birbirinden farklı tınılar sahneden, sahnedekilerin yüreklerinden kulaklarımıza ve yüreklerimize dokundu. Gevende ve Luxus’un izleyicisine ekstra teşekkür etmek isterim. Ay içinde Rock-Zen ve şahane vokali Zerrin’i kaçırdığınıza pişman olmalısınız. Zerrin’in bir diğer grubu Blues Staff Mart ayında Haymatlos & Çalıntı sahnesinde olacaklar. Dodan sahnede oldukça iyiydi, Kürtçe caz diyebileceğimiz tarzına kamança da Arslan Hazreti eşlik etti. Hazreti’nin sahnede olduğu tek konser Dodan değildi. Şubat’ın 2. haftasından itibaren onu Cavit Murtezaoğlu& Ses Atölyesi’yle birlikte de izledik ve önümüzdeki aylarda da izlemeye devam edeceğiz. Sahnede ilk kez izlediğimiz Handan Aydın’ın türküleri caz formundaki yorumuyla pek sevdik, gecenin kahraman müzisyenlerinden bir diğeri de Ceyhun Kaya’ydı.
















Laterna’yı Aydın Öztek’le dayanışma gecesinde izledik ve Ege’nin iki yakasından çaldıkları parçalarda kendilerine özgü yorumlarını, Seda Köksal’ın ve adını hatırlayamadığımız erkek vokalin yorumları aklımızda kaldı. En çok göbek kuşkusuz ayın ilk haftası gerçekleşen Ağır Roman Gecesi’nde atıldı. Ayaklarının tozuyla Kore Mahallesi’nden gelen ağabeylerimiz öyle bir döktürdüler ki… Ayın son haftası ise Luxus ve Göçebe Şarkılar'ın ardı ardına çıkması, unutulmaz iki gece yaşamamızı sağladı. Haymatlos & Çalıntı Sahnesi’nde yer almış bütün dostlarımıza teşekkür ederiz.
Aynı şekilde kaliteli seyircilerimize de…

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...