18 Mayıs 2022 Çarşamba

Sevgiyle titreş

Sevgilinizle küs müsünüz? Hayatınızda bir şeylerin yolunda gitmediğini mi düşünüyorsunuz? 

Sürekli etrafınızla ve kendinizle çatışma mı yaşıyorsunuz? 

O zaman bu yazdıklarımı mutlaka okuyun. 


Ay, ay, ay!


Ay tutuldu, Akrep burcunda titreşti, kan doldu, titreşimler yayıldı… Ama her ne olursa olsun iyi oldu, iyi de olacak. 

Böyle düşününce her şey pek kolay geliyor. 


İnananlar “oldu, oldu, oldu” dedi oldurdu. İnanmayanlar inanmaya niyet etti. 


Diğerlerini bilmiyorum yeminle!


Hiç değişmeyen değişim, olduğu gibi kaldı çünkü değişmeyen tek şey kendisiydi. 


Bir de tek kalan sevgi oldu. Saf sevgi. 

Sevgiyle yaklaşan, yanaşan kazandı. 

Kalbini açmaya niyet eden kendisine olan sevgisiyle yüceltti etrafındaki her şeyi. 

Parladı, parlıyor ve parlayacak.  


Kendileyin olan oluyordu. 

Bu sarsıcı süreci atlatmak kolay. Nasıl mı? Hep olumlu düşünerek.

Olumlu düşünürken de acı çektiren, kendine acımana sebep olan, hasreti körükleyen, hayatın ne kadar da acımsız olduğunu vurgulayan şarkılardan vazgeçmek çok da iyi bir çözüm. Akla geldikleri anda onlara “Değiş ton ton” demek ve hayata dair umut veren ne kadar şarkı varsa onları getirmek zihne. 


O anda her ne olmasını istiyorsak o şarkıyı mırıldanmak içimizden. Şarkılara dair başka okumalar yapmanın da faydası büyük. Mesela yalnızlık şarkılarını tek başınalıkla değiştirmek. Çünkü tek olmak yalnız olmak değil. Tek olmak kendinle tam ve bütün olmak. Kendine güvenmek, ayakların yere basarken gökyüzünde süzülebilmek. 


Yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin” diyor şarkıda… Kendi durumuna acıyor, hep yalnızdım aslında diyor. Oysa tek başınalığı yalnızlıkla karıştırıyor şarkı. Melankoliye sevk edip “Vur kadehi be ustam” diyor. Aslında yalnızlığın da kendi tercihi olduğunun farkına varmıyor. Buradaki tek başınalık dediğim de “Söyle buldun mu, aradığın aşkı söyle?” kıvamında bir şey değil. Çünkü bu şarkıda da yine kendine acıma karşı tarafı merak etme gibi hususlar devreye giriyor. Bu da değil. Yani "Bu değil, bu hiç değil, bu hiç hiç değil". 


Sen sandığım şey belki benim yüreğimdi” diyor şarkının birinde aslında bir barış antlaşması imzalıyor kendiyle belki ama "Yolun Başı" mıdır, sonu mudur kimsenin bilemeyeceği bir durum hakkında endişelerini dile getirmekten çekinmiyor. 


Bu gece gel yarın istersen yine git…” Yok ya gitme. nereye gidiyorsun? Bi git bi gel hayat mı geçer? "En kötü karar kararsızlıktan iyidir" dedirten bir şarkı olarak onu da zihnimizden öteye bir yere koyuyoruz ve cesaretinden ötürü tebrik ediyoruz. Tabi aşkı, hayatı böyle yaşamak istiyor olabilirsiniz. Bu da sizin tercihiniz. 


Bir de bu şarkıların titreşim frekansları var elbette. Ne kadar çok da kodlanmışız melankoliye, yalnızlığa, acı çekmeye. 


Acı veren, yürek deşen şarkıların oranı, nedense yaşamı onurlandıran, kutlayan ve kutsayan şarkılardan daha fazla. Konumuzla ilgisi yok ama söylemeden edemeyeceğim: en son bir komedi dizisini ne zaman izledik. Sadece Türkiye’de değil dünyada da yeterince komedi dizisi çekilmiyor farkında mıyız? 


Bu kısa esten sonra “Sabah martılara ekmek, akşam göğsümüze jilet attıran” şarkıları az çok zihninizden geçirmişsinizdir diye düşünerek, şimdi artık olumlu sözlerle iyiliğe dönüşümü açan şarkılardan bahsetmek istiyorum.


Her ne kadar ciğer parçalar bir şekilde söylenmiş olsa da ve -belki tam da bu sebeple ifadesi çok güçlü- “Sil Baştan” yargıların kurbanı olmayan, olduğu gibi durumu kabul eden, sorduğu sorulara yanıtını kendi bulmaya çalışan, konumuz içinde değerlendirdiğimizdeyse bu bağlamıyla mükemmel bir şarkı. 


Aynı kadının bir diğer şarkısı “Günaydın Sevgilim” nasıl? Keşkeleri var ama temennisi de niyeti de şahane! 


Lunapark” var mesela sana nasıl geliyorsa öyle anlayabileceğin cinsten. Hayatı olduğu gibi lunapark olarak tasvir eden ve neyle karşılaşabileceğini kulaklarımızın önüne seren. 


Tak tak vurulur kapıma, kişner kapımda kır atım, dünyam gümüşler kuşanır” diyor bir başka şarkıda. Daha ne desin ki? Senin kapına vurup hayatını gümüşler kuşatan kim ya da ne peki? 


Bir başka şarkı kendini olduğu gibi kabul etmen gerektiğini bayağı içten söylüyor: Hayat benim, her anımı yaşadıkça sevesim var, aldırmam hiç yağmurlara, benim güzel hatalarım var… Sev kardeşimdiyor başka bir şarkı. Önce sevmeye kendinden başla. Başla ki senden o sevgi enerjisi yayılsın, dağılsın etrafına. Kendini olduğun gibi sev ve bir an bile vazgeçme kendi yolundan. 


Öyle bir dikkafalılıkla da değil elbette, Kabul ederek her şeyi, olduğu gibi. 


Bir de hayatta gerçek olanlar var örneğin:


Bir gün umutsuz, çözümsüz hissedersen

bil ki o çıkmaz sokakta yalnız değilsin

özel birisin… özel güçlerin var… sıcak bir evin, bi kedin

ve de çılgın arkadaşların var…


Belki kedin yok, sıcak bir evin de ya da yaz geldiği için çok sıcak bir evin var. Ne olacak ki bir evin olmasa bile. 

Tek başına rüzgarı, ağaçların hışırtısını, bütün o kokuları, sokağı, çocukları, ayı, güneşi hissediyor musun? 

Bunu yüreğinden görebiliyor musun? 

Tekamül ediyor musun? 

Vicdan kanallarını açıyor musun? 

Sevgiyi yüreğinde “Sıcak bir ekmek gibi taşıyorsan…"sorun yok!



Amacım yargı dağıtmak değil elbette. 

Bir parça farkındalığımızı harekete geçirmek. 

Her ne olursa olsun iyi olacağını, iyiliğin iyilik getireceğini bilerek hayatımıza devam etmemizi sağlamak. 

 

Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim!” derken yeni yazılarla ve dinleme listeleriyle bir anda karşına çıkabilirim. 



Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...