25 Ekim 2020 Pazar

"Ekim'in dingin sesi" yazıldığı gibi okunmaz.

Pandemi döneminin her ne kadar müzisyen açısından pek çok olumsuz tarafı olmuş olsa da, üretim ve sahne sanatçılarının sosyo-ekonomik durumunun daha da çok tartışıldığı mecraların artması açısından "Müzikle iyileşiyoruz" şiarından pek vazgeçecek gibi görünmüyorum ve süreci de oldukça olumlu bulduğumu bir kez daha söylemiş olayım. Bu üretimlerden biri daha geçtiğimiz günlerde (Ekim 2020) hayat buldu, kulak doldurdu, akıllara kazındı.


Öncelikle neden "Ekim"in yazıldığı gibi okunmadığı meselesini aydınlatalım; "Ekim" pek çok sırrı ve şifreyi içinde barındıran bir aydır. İsmi tarlaların ekilip biçildiği zamanı betimler (gerçi ne yazık ki memlekette sata sata ne ekilecek tarla bıraktık ne de zehirsiz toprak). Ekim ayında en sevdiğim pagan kutlaması olan "Cadılar Bayramı" vardır ve tabii ki bal kabağı çorbası yapmanın da zamanı gelmiştir artık. Doğa uykuya geçmeye hazırdır ve yağmurlar başlar. Ama Ekim, işte Ekim'dir.


Konu edip üzerine ahkam kesmeyi planladığım albümün adı da en az albümü yapan müzisyen Serkan Emre Çiftçi'ye ait olması kadar cezbetti beni. Serkan, "Ekim"in benim hissettiklerime yakın bir anlamı olduğu için albümün adını "Ekim" koymuş. Tam da bahsettiğim gibi "Ekim", bir müzikal fikrin tohumlarının ekim sürecini anlatıyor. Müzikal fikir de yıllar önce Puredata ile buluşup "yazılım, makine ve insan" birlikte müzik yapabilir mi, nasıl bir yöntem kullanılabilir, nasıl şeyler ortaya çıkabilir?" sorularıyla yakından ilgili. Serkan bu sorularla hemhal olurken, yavaş yavaş bir şeyler de yeşermeye ve kenara kayıtlar almaya başlamış. Oradan çıkan altı parçalık bir seçkiyi de Ahmet' Kenan Bilgiç yayınlamak istemiş.


İşin müzikal kısmındaki süreç ise albümün yapım süreciyle Serkan'ın içsel yolculuğunun süreciyle örtüşerek gitmiş. Tüm süreç boyunca kafasında hep "yaşamın döngüselliği", "bitişler", "yenilenmeler" ve "yeni başlangıçlar", "entropi" ve "bir şeyin bittiği yerde başkalaşmış bir şeyin yeniden başlaması" gibi konular yüklüymüş. Bu meseleler de parçaların kompozisyon sürecine direk etki etmiş.


Serkan Emre Çiftçi'yi Gevende ve Gökhan Türkmen ve Cava Grande ile yaptığı çalışmalardan hatırlayanlarınız olacaktır. Yıllarını enstrümanına vermiş, her zaman yeni bir şeyler denemeye açık ve hazır olduğunu gösteren, bunları deneyen oldukça iyi bir trompetçi Serkan. Ama aynı zamanda elektronik meselelerde de müthiş başarılı.


Bu albümü dinlerken altında kompleks örgüler yatan, deneysel bir albüm olduğunu unutmayın. Ama bu durum gözünüzü/kulağınızı korkutmasın çünkü albüm rahat dinlenen bir müzik albümü. Şöyle düşünebilirsiniz: deneysel, açık ama bir o kadar da kompleks ama rahat ama rahatlatıcı... Doğallık ve doğa ile bütünlüklü. Üstüne bir de mükemmel trompet tınıları hediye...




Albümü ilk dinlediğinizde yarattığı etki gerçekten de döngüsellik, doğum ve yaşam arasındaki denge, belki içsel çözülmeler ve çözümlemeler... Yani en azından bende yarattığı etki bu oldu. Ha, bu arada Serkan'ın da benim de naçizane önerimiz albümü iyi bir kulaklıkla dinlemeniz. O zaman her şey bambaşka olacak. Favorilerimden biri "Kervan" diğeri ise gerçek anlamda sabahı karşılayacağınız ve hatta karşılamanız gereken "Sabah" oldu. Albümdeki hiçbir parçada ayrım yapmak istemiyorum. Doğal sesler itinayla kullanılmış. Ah o "Yağmur"...


Albümün derdi midir bilmem ama bende yarattığı etki her şeye ait sesin olabileceğinin ve müzikte kullanılabileceğinin ispatı gibi. Yolu açık olsun ki olmama ihtimali yok gibi. Şifa niyetine dinleyiniz, dinletiniz.

Bu arada Lu Records tarafından yayınlanan albümün muhteşem kapak tasarımlarının sahibi ise Orhan Cem Çetin. 

Ahkamlarıma devam etmek yerine aradan çekilip Serkan'ı takip edebileceğiniz ve dinleyebileceğiniz  linkleri buraya bırakıyorum. İyi dinlemeler, eğlenceler, dinginlikler...



12 Ekim 2020 Pazartesi

RTÜK: Seni seçtim Spotify!

RTÜK'e  Spotify gibi stream müzik ve podcast dinleme  içeriğini düzenleme yetkisi verildiğini biliyor muydunuz? 

Sabah kalktınız, müzik dinleyeyim demek için Spotify'ınızı açtınız. O da ne Spotify çalışmıyor! Ya da o çok sevdiğiniz "explicit" ibareli parçaya ulaşamıyorsunuz. Hatta öyle ki sabah kafanızda o şarkı ile uyanmışsınız ama dinleyemiyorsunuz. 

Çıldırmamak mümkün değil. 

Eh tabi çoğunuzun (kendimi ayırıyorum çünkü bu konuda çok titizim) müzik arşivini içeren hard diskleri ya yandı, ya kayboldu ya da tozlu raflarda duruyor. 

İnternet erişimi olan neredeyse hemen herkesin bir Netflix bir de Spotify üyeliği var. 

Neredeyse kimse artık gidip plak dışında albüm satın almıyor. Üstelik internetin çektiği her yerden de sevdiği, o anda dinlemek istediği şarkıya bir tık ile ulaşabiliyor. Ancak RTÜK konuya el koyarsa bu artık bu kadar basit olmayacak. Uygunsuz bulunan şarkılar ve podcast'ler kaldırılacak. Hatta belki de Spotify ülke genelinde yasaklanacak. 

Biz bu filmi yıllar önce LastFm mevzuunda görmüş ve tecrübe etmiştik. Canımız yanmıştı! O zamanlar LastFm'in şimdiki Spotify kullanıcı sayısı kadar kullanıcısı da yoktu. Üstelik stream müzik dinleme bu kadar da yaygın değildi. Şimdi küçüklü büyüklü pek çok işletme Spotify'dan müzik yayını yapıyor. Hatta yeni yetme DJ'ler Spotify listelerini ortalıkta çalıyor. Spotify'a gelecek herhangi bir kısıtlamanın ne kadar çok şeyi etkileyebileceğini düşünebiliyor musunuz?  


Peki ya müzisyenler? Şu anda çoğu albüm ya da single sahibi müzisyenin küçücük bir ekmek kapısı varsa bu da Spotify ve YouTube tıkları... 

Elini vicdanına koyup da söyle, bu alarm ne kadar çalacak böyle!
Müzikle, müzisyenle uğraşan bir sistem var. Bir şeyler yapmazsak daha başımıza neler gelecek kim bilir.

Daha önce de söylediğim gibi müzik susarsa hayat susar/hayat durur. 

Rtük'ün bahanesi vergi ama gerçek bu değil. Çünkü zaten premium kullanıcılardan %18'lik KDV alıyor.  Denetleyemediği ne varsa kapatmak istiyor RTÜK, hepsi bu! 

Abuk sabuk içerikteki TV programlarına ve dizilerine izin veren RTÜK bugün ne dinleyeceğine karar vermekle kalmıyor, müzisyenlerin de kendisini var ettiği yegane yerlerden birini de  yok etmek istiyor. 


İki dudağın arasında hayat yaşamaktan sıkılmadınız mı? Ben çok sıkıldım ve stream müzik dinleme platformuma el sürdürmemek için elimden geleni yaparım. Ha Spotify'ın da kendi içinde yok mu sıkıntıları var elbette şunu bi atlatalım da onu da yazarız elbet!

Bunu okuyan bunu da okudu:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...