31 Mart 2020 Salı

Müzikle iyileşiyoruz no. 13

2009 yılıydı. Bir buçuk yıl kadar önce kaybettiğim ve her gün istisnasız özlediğim Kaan Güvercin bir gün gelip bana bir mizah dergisi çıkarmakta olduklarından bahsetti.  Egemen Merdan ve Barbaros Altuğ önderliğinde, Kaan’ın danışmanlığında çıkan Ekmek isimli dergimiz sadece 14 sayı kadar dayanabilmişti ama 14 hafta boyunca bize yaşattığı heyecan bir başkaydı. Oradaki köşemin adı “Bozuk Çalar”dı. Kaan bir de ona şahane bir vinyet çizmişti. Köşede güncel siyasi konulara şarkı gönderiyordum. Bunu yaparken de gerçekten çok eğleniyordum.

Bu kadar nostalji yeter! 

Aslında bu seriye başlarken de umut olsun istiyordum. Ama bugün konu biraz farklı olacak. Aynı Ekmek’te yaptığım gibi gündem için (başıma ne gelecek bilmiyorum ama)  “Hey  Corç versene borç” diyebilirdim. Konuyu siz zaten biliyorsunuz. Bunun için bir kez daha irdelemeyeceğim ama yine Hakan Peker’den “Ateşini yolla bana” şarkısını “İban'ını yolla bana" diye revize etmeden duramayacağım. 

Gelelim günün şarkısına. Sesini duyduğumda huzura erdiğimi hissettiğim salt bu sebeple beni sakinleştirmek için ara sıra çok sevdiğim bir arkadaşımın olur olmadık yerde benim için çaldığı Rap’çi kardeşim, Aga B’den bir parça seçtim. İlk duyduğumda tüylerimi diken diken etmiş ve bir daha bir daha ve bir daha dinlemiştim parçayı. Parça Gezi döneminde yapılmış, Ethem Sarısülük ve Berkin Elvan başta olmak üzere Gezi’de kaybedilen canlara saygı duruşu niteliğindeydi. Ortalıkta bu kadar para pul mevzuu dönerken de “Para Pula Meyil”i paylaşmasam olmazdı. 

Ayrıca hem Aga B’yi hem Suppa’yı hem de Voo Doo Records’u takip etmeyi ihmal etmeyin. Anksiyeteler, ara sıra olan bitene söveme isteği, aşırı şaşkınlık hali ve şizofreniye giden bu yolda Hip hop ilaç gibi gelecektir. 

Son yıllarda revaçta olan Hip Hop’un “iyi” örneklerini sizin için ara ara paylaşacağım. Lütfen paylaşımlarım bitmeden hasta olmayı aklınızdan geçirmeyin. Mutluluk da müzik de bağışıklığı güçlendirir. 

Para Pula Meyil

"Temiz mi başarın ve vesaire?
Ben bunu söylerken bile kiminin aklı mesaide
En dipten en tepedekilere dek dahil hep
Tedavi değilse de bi muayene bu.

Bu bi planlı takımın akımı
Ki deplasmanda her stad da çakılı performanslar ve her bebede kara-kızıllı bi atkı takılı.
Farklı bi kalıp bu.taktik alın keza sonuçta dik kafa bi çoğunuz
Hep it dalaşı, boğuşup durun da böyle olunuyo oluşum.
Ki bana dokunuyo, konu şu;

Bi sonraki belki de sen, ben, biz evlat
Bu ihtimal söz konusuysa derdim hep var.
Vercez eşkali yeter ,kefenle 16 küsür kilo berkin elvan!

Aramızda faili meczup polis.psikolojik bi problem mevzu bahis
Kesin o da deneyip diliyodur. 
Hep zula ne iş aga hep para pula meyil.


Para pula meyil ki köpeği epeyi.
Hep zula ne iş aga? Neyin el emeği?

Bu bi yükseliş kesin.ama had safha değil.
Abstract bi maksatsa caymak, caycak.
Sar başa geri beni saf sanar embesil
Bi ton emeğim de neyse safsata deyin

Saçmasapan bi dolu laçka salak adamla aynı sahada maç yapacak.
Kimi de tribünde kapkaçtan alcak sakal.kime laf anlatcan mal!

Sav başından kaç kurtul ya da aç bilincini moruk kan kustur
Yeni nesilin tüm uslu bebeleri koşuştu taktı puşi ve bereleri

Sokak ıslak, puslu ki tırsan puşttur. Ethem’in kanı ispat ve suçtur.
Ve suçlusu zarbolar, basın, vali ve kan dolan ağzıyla en başta erdoğan

Dayan çünkü sistemin kaburgası halk.
İstese dirsek dirseğe çapuldatır tahtını.
Sokağın bebeleri başlatınca direnişi
Biz de taktık omzumuza apolitik apoleti


Para pula meyil ki köpeği epeyi.
Hep zula ne iş aga? Neyin el emeği?"

Müzikle iyileşiyoruz no.12

Necati ve Saykolar'ı bundan birkaç yıl önce Datça Belediyesi için organize ettiğimiz 19 Mayıs konserinde tanımıştım. Bu yıl da dostluğumuz Datça Belediyesi tarafından düzenlenen Badem Çiçeği Festivali’nde pekişti. Hepsi birbirinden iyi müzisyenlerden oluşan grupla sohbet de en az müziklerini dinlemek, onları sahnede izlemek kadar keyifliydi. Eminim ki yakında tekrar buluşacağız. Rakılarımızı tokuşturup bol bol müzik konuşup çalıp söyleyip belki de onları izlerken coşacağız. Umut böyle bir şey değil mi işte… 

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bunu net bir şekilde anladık. O zamana kadar ertlediğimiz ne varsa yapmaya devam ediyoruz. En azından ben ve etrafımdaki herkes böyle yapıyor. Mesela ne zamandır blogumu hareketlendirmek istiyordum. Evde kaldığımız bugünlerde, son 12 gündür her gün disiplinli bir şekilde iki kelam yazmak ve bunları paylaşmak çok iyi geliyor. 

Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim. Bizi evlerimize kapatan ne yazık ki kral tacına benzeyen ve hakkında sürekli ahkam kesilen virüs değil, yıllar hatta yüzyıllardır güvende olduğumuzu söyleyen bu sayede de iliğimizi kemiğimizi sömüren sistemin kendisidir. 3. dünya ülkelerine yardım yaptığını iddia eden dünya devi markalar ve ülkelerin sağlık sistemlerinin ne kadar boktan olduğunu hep birlikte tecrübe ediyoruz. Acı verici olan kapitalizmin başından beri yalan ve yanlış bir sistem olduğunu bilen insanların seslerini duyuramamış, “Başka bir dünya mümkün” sloganını çoğaltamamış olması ve çok daha insanca yaşamanın yolunun basitlikten geçtiği algısını yayamamış olması. Basit olan iyidir. Şimdi hayatlarımıza bakıp konuyu daha iyi idrak edip bütün alışkanlıklarımızı değiştirmenin zamanıdır. Ondan önce ise güneş henüz batmadan evin camlarını, kapılarını açıp bir kadeh rakı koyup dört duvarı gökyüzü eylemenin, her  imtihan sorusunun bir çözümü olduğunu düşünmenin zamanıdır. Aynı şarkıda dediği gibi…


Fırtına

Yok bi sözüm yürek sızım yerde kalmasın yüzün
Alemi devran eder mi dört duvarı gökyüzün 
Bir imtihan bak bu bize elbette vardır çözüm 
Aç kapıyı koy rakıyı sevdiğim iki gözüm 

İki dakika yetmez sabaha sormak gerek 
İstanbul ağlıyorsa bunu bir hayıra yormak gerek 
Hadi bi gayret aç gözünü bak geliyor fırtına 
Yolumuz aynı seyre durma al ceketini sırtına 

Sebebi aşktır gözyaşının hatırı varsa yılların 
Ben çekerim ben öderim sen yanımda kal 

Sensiz yok hiç tadım tuzum yalnızım akılsızım 
Darmaduman oldu içim çalmıyor kırık sazım 
Hiç aklıma gelmez inan ayrılık son olmasın 
Bir merhaba ver garibe sevdiğim alın yazım


Küçük bir not ve teşekkür: Hazır Necati ve Saykolar’dan seçmişken günün parçasını dün gece takip ettiğim Instagram hesaplarından yapılan en verimli canlı yayını izlediğimi söylemek ve vesilesiyle teşekkür de etmek isterim. Birkaç saat hiçbir şey düşünmeden sadece müziği odağıma aldıran Necati ve Saykolar’ın müthiş gitaristi Alper Kayman ve Yasak Helva’nın multi enstrümanisti  Salih Korkut Peker’e değme müzikologlara taş çıkaran yayınları müthişti. Devam etmesini dilerim.

30 Mart 2020 Pazartesi

Müzikle İyileşiyoruz no. 11


Son iki gündür kafamda bugün için seçtiğim parçanın nakaratı dönüp duruyor. Sanırım normallerimizin değişmeye başlamasıyla yakından ilgisi var. Şimdilik hem etraftan gelen hem de kafamızda yankılanan sorulara bu cevabı veremesek de yakında her şeye o kadar alışacağız ki “Normal” dyeceğiz. Daha önce de başımıza gelmişti. Savaşlar, eylemler vs.’ler. Gezi’den sonra artan şiddet akabinde gelen eylemlerdeki müdahaleler hepimize normal gelmişti. 3. köprü yapıldıktan ve Kuzey Ormanları katledildikten sonra 3. havalimanının inşasına tepkimiz çok daha az oldu. 1990’larda ölüm oruçları ve tecritli günleri yaşayanlar için bugün Grup Yorum’un açlık grevinde olması gayet normal.


Son birkaç yılda o kadar çok zam yedik ki bakanın çıkıp “Elektriğe şu kadar zaman zam yok” demesi bize normal geliyor. Sosyal devlet olamadığımız için önlemlerin çok daha zorlu yollarla alınıyor hatta alınamıyor olması bile bizim için normal. Bir belediye başkanının çıkıp kampanya başlatması anormal, devletin o kampanya isteklerini kendiliğinden yerine getirememesi normal geliyor.


Dünyanın sözümona en gelişmiş ülkelerinden 3. dünya ülkelerine kadar sağlık sisteminin çökmüş olması, kapitalist sistemin bunca zaman hayatımızın güvence altında olduğunu söylemiş olması ve salt sistem çalışmadığı için evlerimizde kapalı olmamız normal, sağlığını korumak için güneşe çıkıp sosyal mesafesini koruyan insanların sahilde yürüyüş yapması anormal geliyor. Toplu taşımadan hiç bahsetmiyorum.


Herkes her şeyi işine geldiği gib, en çok da sistem… Metin Yeğin geçen günkü yazısında dediği gibi “Korona virüsünün turnusol kağıdı özelliği var. Şöyle sokaklarda bir salınınca iktidarı, muhalefeti, sağı, solu, bizi açığa çıkartıyor”. Bir de bir ricası var Metin’in, “…sakın ölmeyin daha işimiz var devrim yapacağız ve mutlu olmak, bağışıklığı artırır, unutmayın…”


Bağışıklığı güçlendirmek için mutlu olalım ve ne normal ne değil bir daha bakalım!






Normal

Biralar soğuk mu dedim
Dedi ki normal
Peki ya havalar?
Valla gayet normal
İşler dedim, gidişler dedim
Hepsi normal
Peki dedim ya sen, ben?
Dedi ki normal
Peki biz, ikimiz?
Valla gayet normal
Halimiz dedim
Ne dese beğenirsiniz?
Normal
Ooo biri anlatsın hemen
Nedir bu normal?
Ooo canım sıkıldı artık
Yoksa ben miyim anormal?
Peki dedim ya Türkiye?
Dedi normal
Ya AB diye sordum?
Dedi çok normal
Peki ABD?
Dedi ki normal
Peki dedim ya DGM?
Dedi ki normal
Ya OHAL, o kadar yıl?
Bilmem, normal
Ya Gap, Zap, Hasankeyf?
Hepsi normal
Ooo biri anlatsın hemen
Nedir bu normal?
Ooo canım sıkıldı artık
Yoksa ben miyim anormal?
Peki dedim ya medya, RTÜK?
Dedi ki normal
Ya reklamlar, reyting?
Valla gayet normal
Yahu hiç mi ikinci yok dedim
Dedi ki normal
Peki trafik, katliam?
Dedi normal
Ya Susurluk, kamyon?
Valla gayet normal
Yine kaybettik dedim
Dedi ki normal
Ooo biri anlatsın hemen
Nedir bu normal?
Ooo canım sıkıldı artık
Yoksa ben miyim anormal?


Ooo biri anlatsın hemen
Nedir bu normal?
Ooo canım sıkıldı artık
Yoksa ben miyim anormal?



29 Mart 2020 Pazar

Müzikle İyileşiyoruz no.10



Bugün seçtiğim şarkıyı her dinlediğimde ilk olarak gözümün önüne Kim Phuc’un fotoğrafı geliyor. Hani şu Vietnam’da Nick Ut tarafından çekilen fotoğraf. Sonra tarlalarda, fabrikalarda, acımasız koşullar altında çalışmak zorunda olan çocuklar (siz evinizde otururken onlar sanıyorum ki hâlâ çalışmaya devam ediyorlar). Geçen sene yaşadığım yerde o kadar çok tekne durduruldu ki… El kadar bebekler, yaşlılar, gençler… Evsizler! Kimliklerini yakmış, ağızlarını bıçak açmıyor ki nereli oldukları bilinmesin diye. Evde kalamıyorlar, çünkü bir evleri yok. 

Diğer tarafta tutuklular var, gördünüz mü duydunuz mu? Evlerinde değiller, olamıyorlar… Koğuş sistemiyle kalan tutuklulardan biri enfekte olursa ne olacağını tahmin edebiliyor musunuz? Üstelik Bileşmiş Milletler “Acil” diyerek tüm devletlere çağrı yaptı: Salgın cezaevlerini kasıp kavurabilir, sonuç felaket olur tutukluları serbest bırakın.

Dün önüme bir de bambaşka bir konu geldi. Bir kampanya başlamıştı, “Çocuklara kağıda gökkuşağı çizdirip evinin camına astıralım, her çocuk yapsın, sokağa çıkmayan, tek çocuk olmadığını bilsin” diye çok da naif bir kampanya. Ama hem sapık hem de homofobik zihniyet bunun subliminal mesaj olduğunu çocuklara eşcinselliğin alttan alta verildiği gibi saçma ve cahilce bir karalama kampanyası da başlattı. Zaten ortalıkta bir dolu başka dert varken sanıyorum ki cahillik ve boşluk birleşince ortaya böyle bir durum çıkıyor. 

Sokağa yeniden kavuştuğumuzda iki şeyi yapacağımıza çok eminim. Biri sımsıkı sarılacağız birlikte ve öyle dans edeceğiz. Diğeri de çocuklarımızla her yeri gökkuşağı rengine boyayacağız. 

Ama o zamana kadar dün de söylediğim gibi eviniz olduğu için şükredin ve evde olmanın keyfini sürün. 

Değişime inanıyorum. Sistemin sonuna geldik, artık hiçbir şey alıştığımız gibi gitmeyecek ve dünyanın sahibi de cahiller olmayacak. Buna yürekten inanıyor, içimde umudu büyütüyorum.  

Günün şarkısı Siya Siyabend’den, resmi ise Çınar (9)'dan geliyor.



Hayyam 

Hiç hiçbir şeyi bilmiyorlar, bilmek istemiyorlar.
Hiç hiçbir şeyi görmüyorlar, görmek istemiyorlar.
Şu cahillere bak, dünyanın sahibi onlar.
Şu cahillere bak, dünyanın hakimi onlar.
Onlardan değilsen eğer, sana zalim derler.
Onlara aldırma Hayyam. Dostum  

28 Mart 2020 Cumartesi

Müzikle iyileşiyoruz no. 9

“Hepsine alışıyor insan, hepsine ne fena…” Her koşulda yaşamaya endeksli olarak varız aslında. Sadece zaman geçiyor ve biz o süre içinde arızalanıyoruz. Eeee, hepimizinki birbirinden farklı çalışan makinelerimizin de bir kapasitesi var tabi.

Son günlerde ne kadar da “yukarıdan” düşündüğümü fark ettim. Oturduğum yerden ahkam kesiyorum. Evet muhtemelen bu yazıyı okuyorsanız siz de “yukarıda” bir yerdesiniz. Kahvenizi almış, konforlu koltuğunuza oturmuş, haberlere şöyle bir göz atmış, evde çok ama çok sıkılmış, birkaç arkadaşınızla telefonda konuşmuş, çiçeklerinize su vermiş, bilgisayarınızı açıp “bugün hangi diziye başlasam”, kitaplığınızın önünde durmuş “yarım bıraktığım hangi kitaba devam etsem”   diye düşünüyorsunuz. Ah elbette ki en az benim kadar “ne olacak acaba?” sorusunu da sürekli soruyorsunuz. Evlatlarınız varsa onlar için kaygılanıyorsunuz. Bir yandan da biliyorsunuz ki “Her şey insan için var, her şey ne fena, balıklar, bigudi, kördüğüm”, hastalık da sağlık da ölüm de… Bir de evi olmayanlar var. konformist bizlerin hiç anlayamayacağı ama her an onlardan birine dönüşebileceğimiz mülteciler, savaş mağdurları ve evsizler… “Evde kal” demenin aslında ne kadar anlamsız olduğunu gösteren. Şu anda yaptığım da o kadar riyakârca ve aslında o kadar tiksinti verici ki… Aynı şarkıda dediği gibi “Kandırıyorum, herkesi, önce kendimden başlıyorum
Sanırsın şeytan taşlıyorum…” Evet böyle… Sadece vicdanımı temizliyorum, aynı sizin gibi!

Bugün konuların birbirinin içine girdiği bir gün ama meramımı anlatabildiğimi sanıyorum. Sanırım seçtiğim parçanın sözleri de çok konuyu aynı yerde barındırma çabasında, aynen benim birkaç paragrafta toparlamaya çalıştığım gibi. Bugün de böyle olsun!

Bir de şükür ile bitirmek istiyorum yazımı: Hâlâ hayattayız, hâlâ nefes alabiliyoruz, hâlâ güvenli alanımızın içinde evimizdeyiz. 

İnsanoğlu yaşıyor mu hayalinde geleceği? Evet, anladığınız üzere şarkı Büyük Ev Ablukada'dan geliyor, "Hepsine ne fena"

Güzel hayaller kurduğumuz günler dilerim. 




Hepsine ne fena

Hepsine alışıyor insan, hepsine ne fena
İlaçlar var sevdiğim yıllardır görmediğim
Birileri var, birileri yoktu galiba
Yapmak istemediklerim, yapmayı çok istediklerim

Kandırıyorum, herkesi, önce kendimden başlıyorum
Sanırsın şeytan taşlıyorum
Ayaklarınız göl olsun, başınız deniz
Sonra vurun kafanızı, nereye isterseniz

Her şey insan için var her şey ne fena
Balıklar, bigudi, kördüğüm, cennet var en sevdiğim
Ateş suda yanar mı, yanar belki bir ihtimal
Toprak basmak için değil, ona geri dönebilecek miyim

Kandırıyorum, herkesi
Kandırıyorum, herkesi
Kandırıyorum
Kandırıyorum

Kandırıyorum, herkesi, önce kendimden başlıyorum
Sanırsın şeytan taşlıyorum
Ayaklarınız göl olsun, başınız deniz
Sonra vurun kafanızı, nereye isterseniz
Ayaklarınız göl olsun, başınız deniz
Sonra vurun kafanızı


İnsanoğlu hayâlinde
Yaşıyor mu geleceği

26 Mart 2020 Perşembe

Müzikle İyileşiyoruz no.8



Müziğin sözle bir şey anlatmasına gerek yoktur çoğu zaman. Çünkü bazen öyle cümleler kurulur ki seslerle hiçbir kelime onu karşılayamaz.
Bugünkü parçamızı efsane piyanist Hiromi’den seçtim. Tam da bahsettiğim gibi söze gerek olmadan icrasında binlerce ifadeyi barındıran Hiromi’den… Parçamız ise “Desire”. Bilmeyenler için söyleyeyim “desire”, “tutku” demek. Parçayı dinlerken ya da aşağıda paylaştığım canlı performansı izlerken tutkuyu içinizde hissedeceğinizi garanti ederim. Benim her dinleyişimde öyle olmuştur ve oluyor da. Tutkuyla yaptığım pek çok şeyde bu parçayı dinleme isteği duymuşumdur ya da parça bir şekilde zihnimde akmaya başlamıştır. Bisiklete binerken, yüzerken, tırmanırken ve daha pek çok tutkuyla yaptığım şeyde…

Evde durduğumuz bu günlerde, tutkuyla yaptığımız şeyleri yeniden hatırlayabiliriz belki. En çok neyi seviyorduk, neye tutkuyla bağlıydık ya da bağlığız? Belki onlara yeniden sıkı sıkıya sarılma zamanıdır. Ya da belki de aslında tam da o tutkulardan sıyrılma ve özgürleşme zamanıdır, kim bilir?

Sesi açın, linke tıklayın, arkanıza yaslanın ve gerçek tutkuyla yüzleşin. 
Umudunuzun tutku, tutkunuzun umut olduğu günler dilerim. 

Karşınızda Hiromi Uehara The Trio Project!

Hiromi Uehara - Piano and Keyboards
Anthony Jackson - Bass
Simon Phillips - Drum

Müzikle İyileşiyoruz no. 7

Müzikle İyileşiyoruz no. 7 

Bazen ev öyle sıkıcı, böyle boğucu geliyor olabilir. Bazen evde kendinize ait bir alanınızın olmadığını düşününüyor bile olabilirsiniz. Yalnızsanız yalnızlık, kalabalıksanız da kalabalık sizi boğuyor olabilir. Aslında her ikisinin de kendine ait güzellikleri de yok değil. Evde üretime geçmenin zamanı çoktan geldi bile. İşe de neler yapabileceğiniz hakkında öneriler sunun internet siteleri ve sayfalarla başlayabilirsiniz. 

Karantina günleri özellikle de müzisyenlere iş bakımından sıkıntı yaratmış olsa da serbest çalışan ve üretimini evde yapan müzisyenler için çok da bir şey fark ettiğini söyleyemeyiz. Dün sevgili Cansun Küçüktürk’le de hayatımızda evden çıkmakla ilgili hiçbir şeyin değişmediğini konuşuyorduk ki, ondan şöyle bir cümle geldi “Ev Kayıtları’ diye albüm bile yaptık”. Evet yapmışlardı, çok da güzel bir albümdü hem de. Evde kalanlara ilham verecek, efkarı yer yer üfleyip yer yer dağıtacak bir albüm. 

Cansun Küçüktürk ve Vedat Yıldırım tarafından tamamı Cansun Küçüktürk’ün evinde yapılmış olan “Ev Kayıtları”ndan “Zorba” başta olmak üzere bütün albümü dinlemenizi öneriyorum.

Evde olmak o kadar da kötü değil, hatta iyi bile! 
Evde kal, efkarı dağıt, umudu çoğalt, “salın dur”… 
Şarkıda da dediği gibi gönüllerin yakın olduğu günlerdeyiz. 


Ferah bir gün dilerim. 



Zorba

Beni al yar yar diye
Hadi sar kal kal diye
Oyna çal gönül telimde (oy)

Giden dalgan dönüyorsa
Söz ırak gönül yakınsa
Beklerim her ne olursa gel (of)

Salın dur sahilimde
Sarıl dur nefesime
Oyna dur ellerimde

Giden dalgan dönüyorsa
Söz ırak gönül yakınsa
Beklerim her ne olursa gel

24 Mart 2020 Salı

Müzikle iyileşiyoruz no.6

Bugünlük romantizmden biraz uzaklaşıyor, Kadıköy sounda yaklaşıyoruz. Hedef tabii ki Kadıköy ya da sound değil ama olsun… Konumuz değişim. Dün bahar temizliği yaparken evin şeklinin değişmesinden pek hoşlanmayan Çınar (9)’a “Dünya değişiyor, biz evin şeklini değiştirmişiz çok mu?” diyerek kendisini bana yardım etmeye ikna ettim. O anda zaten bu şarkıyı 6. günün “Müzikle iyileşiyoruz” parçası yapmaya karar vermiştim. Evin içinde bağıra çağıra söylediğim de olmadı değil, “Değiştiiim, değiştim ben sevgiliiiim…” 

Her gün aslında başka güne uyanıyor ama bir türlü farkına varmıyorduk. Şimdi her şey çok daha hızlı değiştiği için çok daha çabuk farkına varıyoruz. 

Aynı zamanda algımızı, alışkanlıklarımızı, yaşam biçimlerimizi ve daha bir dolu şeyi değiştirmek zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz. Daha önceki yazılarımda ve hatta YL tezimde de dediğim gibi “Değişmeyen tek şey değişimin kendisi. 

O zaman değişimin şerefine, 

Kesmeşeker'in efsane şarkısı "Değiştim Ben Sevgilim" diyor ve "aynı insan" olup olmadığımızı sorguluyoruz. Dans edebilir hatta ufaktan kafa bile sallayabilirsiniz (lise yıllarımızda bu şarkıda bile kafa salladığımız geldi aklıma). 

“Teknoloji, ilim, irfan
Neler görüyor insan
Değişmeli everything!
Hadi gari, everibadi”





Değiştim Ben Sevgilim

Bu nasıl gitar solo?
Bu nasıl ilişki?
Acıları terk et gel.
Bana tatlı şeyler ver.
İstanbul ellerinde,
Daima gitar elinde,
Sen lüzumsuz şovalye,
Ne geçiyor eline?
Değiştim, değiştim ben sevgilim
Vallahi değiştim, aynı insan mıyım?
Teknoloji, ilim, irfan
Neler görüyor insan
Değişmeli everything!
Hadi gari, everibadi.
1, 2, 3'ler hep aynı yüzler!
4, 5, 6 sağduyu battı,
7, 8 ve 9 bu oyunda biz yokuz...
Değiştim...

23 Mart 2020 Pazartesi

Müzikle İyileşiyoruz no. 5




Gökyüzüne selam çakmaya ve umudu yeşertene kadar da bakmaya devam ediyoruz. Sonra yavaş yavaş makro dünyadan mikro dünyayı keşiflere başlayabiliriz. Ama şimdilik daha gökteyiz. Günün şarkısı Good Vibes’tan geliyor. Ne yalan söyleyeyim geçen gün kulağımda bu şarkıyla uyandığımdan beşinci günümüz için bu şarkıyı seçtim. Sabah yediydi, güneş kendini yeni yeni göstermeye başlamış,  bitkilerin üzerindeki çiğ damlacıkları yavaş yavaş ışığa ve ısıya teslim olmuşlar, arılar ve henüz gelmiş kırlangıç seslerinin arasında, yavaş yavaş hareket eden salyangozları izlemek harikaydı doğrusu. Doğanın döngüsünün devam ettiğini görmek için başka bir şeye ihtiyaç yoktu. Kendini özgür hissetmek için de daha iyi bir an olamazdı. Kafamın içinde   ise “Özgür Ol” çoktan çalmaya başlamıştı. 

Tamam bu kadar romantizm yeter, parçamıza dönelim: Beton Orman tarafından 2019 yılında çıkarılan şarkının söz ve müzikleri Özge Ürer’e ait. Düzenleme ise Good Vibes grubu tarafından yapılmış. Mix, Anıl Çifter, mastering ise Barıl Büyük’e ait. Gitarda Mahir Konanç, keyboard ve synth’te Evrim Tüzün, bas gitarda Fırat Bodur ve davulda Çağdaş Yapıcılar bulunuyor. 

Şarkıda da dediği gibi “Gökkuşağının altında buluşacağımız” zamanların uzak olmadığını sezer gibiyim dostlar. Müzik dinlemeye, dans etmeye ve umudu çoğaltmaya devam.  



ÖZGÜR OL  

Merdiven yaptım bulutlardan 
Çıkıyorum yıldızlara 
Kim alacakmış elimizden yarınları 
Yıkıyorum her gün duvarları  
Tek başına ayakta duruyorsan 
Karanlıklara kapılmadan 
Buluşuruz bir gün bi gökkuşağının altında 
Ver elini bana  
Beni bana bırak sen kendin ol  
Burdaysan 
Beni bana bırak sen özgür ol 
Dans ediyorsan

22 Mart 2020 Pazar

Müzikle iyileşiyoruz no. 4



Eminim herkes evini en az on dakika havalandırıyordur. Bugün ve bundan sonraki günlerde pencereyi açtıktan sonra gökyüzüne bakmayı ihmal etmeyin lütfen. Balkonu ya da bahçesi olan şanslı kişilerdenseniz bu şarkıyı son ses açıp çıkmanızı, yüzünüzü göğe çevirmenizi öneririm. Günün herhangi bir saatinde pamuk gibi bir bulut öbeği çıkar belki karşınıza. Eğer bulut yoksa gökyüzüne bakmak derin mavi ya da griliği izlemek ve hatta öyle boşluğa bakmak bile iyi gelecektir. 

Şairin dediği gibi 
“Seni aldım bana ayırdım 
Durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat, durma göğe bakalım”. 

İstanbul’da yaşarken gün batımının renklerine çıldırıyordum. Gökyüzü çıldırdıkça ne kadar pozitif duygum varsa ayyuka çıkıyordu.  Şu anda yaşadığım yerde de -hele ki bir de bulutlar varsa- işi gücü bırakıp gün batımına koştuğum çok olmuştur. İster gece ister gündüz, göğe bakmak hep huzur ve umut veriyor. 

Bir de son dönemlerde herkes birbiriyle sadece telefon ve mesajla iletişim kurduğu, kimsenin de gelip gitmediği düşünülürse Jin (Ceyhun Zeynelov)'in şarkısında geçen şu sözleri de halimize uyuyor sanki:
“-aloo…selam sevgilim…aloo-
bu günler benim başıma da gelir
yüreğim yanar, donar, erir
oraya kimse gelip gitmez…”

Günün şarkısı, bazen gökyüzüne ve "pambıq gibi bulutlar"a birlikte baktığımız biri tarafından seçildi. 


Haydi son ses açılsın, birkaç dakikalığına her şey unutulsun, göğe bakılsın, danslar edilsin. 

Göğe bakın umudu göreceksiniz!* 

Buludlar

Buludlar, Pambıq kimi buludlar
Bütün keçmiş qızlarıma deyin salamlar

Buludlar, Pambıq kimi buludlar
Bütün keçmiş qızlarıma deyin salamlar

Üzündən günəş saçır
Sevincdən baş fırlan ıır
Vurulmusan, bəli vurulmusan
Gözün ora - bura qaçır
De mənə kimi axtarır (ı ır)
Vurulmusan, bəli vurulmusan
De mənə de mənə de onu görəndə
Boğazın quruyur dilin tutulurmu?
De mənə onu görəndə
Səninçün qarlı qış əriyir yay olurmu?
Gecədən səhərə qədər
Ev telefonundan zənglər
Sən və oo
( aloo , salam sevgilim , aloo)
Bu günlər mənim başıma da gəlib
Ürəyim yanıb, donub, əriyib
Ora kimlər gəlib getməyib
Oo yeah
Saf məhəbbət nə deməkdir bunu bilir çoxu
Əgər sən də bilirsən
Mahnımın nəqarətin mənimlə bir oxu
Yo yo yo

Buludlar, Pambıq kimi buludlar
Bütün keçmiş qızlarıma deyin salamlar
Buludlaaar, Pambıq kimi buludlar
Bütün qızlarıma deyin salamlar

Sinəmdə çırpı çırpı çırpınan ürəyim
Dil aç , söylə sevmədinmi
Həyatına qonaq gələn, hər xanımı
Sevgindən vermədinmi
Kiməsə oyuncaq oldun
Kiməsə sığınacaq oldun
Kimlərsə çəkir həsrətini sənin
Kiməsə çatmadı döyüntülərin
Saf məhəbbət nə deməkdir bunu bilir çoxu
Əgər sən də bilirsən
Mahnımın nəqarətin mənimlə bir oxu
Yo yo yo

Buludlar, Pambıq kimi buludlar
Bütün keçmiş qızlarıma deyin salamlar

*Sevdiğimiz bir abimizin "ufka bakın" dediği gibi...

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...