5 Aralık 2008 Cuma

Yaylayı Kadıköy’e indirdiler…


Bir süredir her pazar Kadıköy Meydanı’nda kimilerimizin anlayamadığı bir kalabalık toplanıyor. “Miting mi yapılıyor, nedir bu kalabalık, ne oluyor?” diyerek yaklaştığınızda kalabalığın içinden yükselen tulum sesini duyuyorsunuz.
Tulumun sesine yaklaştıkça da görüyorsunuz ki büyük bir kalabalık horon tepiyor.






Kadıköy’den yolu geçenler her sene bu zamanlarda İskele Meydanı’nda Karadeniz derneklerinin gerçekleştirdiği etkinliklere aşina. Bu yıl, o etkinlikler yapılmasa da meydandan tulum sesi yükselmeye devam ediyor, horon durmuyor. Bu hafta biz de saatlerce durmadan horon oynayanların arasına karıştık. Tulum çalmanın yanı sıra Arhavililer Derneği’nde pazar günleri ders de veren Temel Saraç’la konuştuk. Saraç, horonun sadece dans olmadığını, Karadeniz kültürünün önemli bir göstergesi olduğunu anlattı: “Horon bizim kültürümüz. Nasıl ki insanlar hafta sonları denize, pikniğe gidiyorlarsa, biz de toplanıyoruz ve horon oynuyoruz. Her sene burada etkinlik oluyordu; stantlar açılıyor, konserler veriliyordu. Karadenizlilerin bir nevi buluşması gibiydi. Biz de bu sene etkinlik olmasa da arkadaşlarla hafta sonları toplanıp horon oynamaya karar verdik. Böylece hem kendi kültürümüze sahip çıkıyoruz hem de başkalarına da horonun ve tulumun ne olduğunu gösteriyoruz. Polis ya da zabıtayla hiçbir problemimiz olmuyor; herhangi bir taşkınlık değil eğlence yapıyoruz. Kimseye bir zararımız dokunmuyor…”

ORGANİZASYON DOĞAÇLAMA

Aslında bu hafta sonu buluşmalarını düzenleyen herhangi bir dernek ya da kişi yok. Organizatörün tulum sesi olduğu bile söylenebilir. Oraya gelenler horon oynarken tanışıp kaynaşıyorlar. Ardından da haftaya buluşmak üzere sözleşiyorlar ve buluşmayı geleneksel hale getiriyorlar.

Eğer meydanda birden fazla tulumcu varsa, farklı noktalarda birbirinden ayrı horon kurulabiliyor. Horonlar, yoldan geçmekte olan buluşmadan habersiz Karadenizlileri de cezbediyor. Onlar da horona katılıyor ve bazen burada yüzlerce kişi horon oynuyor, izliyor.

Karadeniz müziği ve horon deyince çoğumuzun aklına son derece tempolu ve hareketli bir dans geliyor. Oysa tulumla oynanan oyunlar kemençeden farklı olarak ağır ağır oynanıyor. Saraç da bundan şikâyetçi, büyük şehirlerde horonun yozlaştığını düşünüyor: “Horonların illa tempolu olması gerektiğini düşünenler ve bu biçimde oynayanlar var. Tulumla oynanan oyunların çok tempolu olmadığını göstermek gibi bir çabamız da var. Horonu illa ki kemençeye uydurmaya çalışıyorlar. Tempo olsun, atraksiyon olsun istiyorlar. Bizim horonumuz aslında türkülü ve ağır oynanan bir oyun.”

KURALA UYMAK ŞART

Akşam üzeri saat 4 civarı buluşan ekip, havanın, ortamın, horonun güzelliğine göre gece 10’a ve bazen 11’e kadar oynayabiliyor. “Bizim bir limitimiz yok, hiç durmadan saatlerce oynayabiliyoruz” diyorlar.

‘Horoncu başı’ Emrah Ucan ise giderek arkadaş çevresinin genişlediği bir ekip olmaya başladıklarını, her hafta katılımın bir önceki haftaya göre daha da arttığını söylüyor. Ucan’ın başka bir özelliği ise her hafta düzenli olarak sadece buluşma için Bolu’dan kalkıp geliyor olması. O gelmese belki başka bir horoncu başı bulunur ama horoncu başı olmadan horon olmaz. Çünkü hangi oyunun oynanacağına, hangi figürün kaç defa yapılacağına horoncu başı karar veriyor. Hatta horonu bozan biri varsa onu horondan çıkarma yetkisine de sahip. Horoncu başı olmak keyifli olduğu kadar zor da. Çünkü oradaki herkes sizin komutlarınızla hareket ediyor.

“Yayladaki ruh gibi olmuyor” diyor, “büyük şehirlerde horunun ve tulumun ruhunun anlaşılması için uzun yıllar çalışmaları gerektiğini” de ekliyorlar. Bu yüzden de buluşmalara devam edeceklerini söylüyorlar.

Horonu isteyen herkes öğrenebilir. Çeşitli derneklerde horon öğretiliyor da. Konserlerde ya da Karadenizlilerin yaptığı etkinliklerde horona ayak uydurulabilir ama oralarda horon öğrenmek zor. Çünkü bu oyunda horoncu başının verdiği komutlara uymak şart.
OYNAMAK GÜNAH MİDUR?

Horonun ve tulumun Karadeniz ve Karadenizliler için pek çok anlamı var. Örneğin eskiden kayıkları
denizden çekerken, tulumla ‘selim çekme’ denilen bir gelenek varmış. Gelin çıkarmalarda yine tulum kullanılırmış. Yaklaşık 30-40 yıldır, salon düğünlerinin ortaya çıkmasıyla, tulum ve horon geleneğinde değişmeler başladığı ve bu değişmelerin çok da olumlu olmadığı Temel Saraç’ın yakındığı durumlardan. Saraç’a göre bir diğer olumsuzluk ise horon ve tulumun bazı yobaz kimseler tarafında günah olarak görülmesi ve yasaklanması. ‘Tulum çalmak günahtır’, ‘ayağınızı yere vurmayın, bu Allah’ı inkârdır’ gibi düşüncelerle kimi köylerde horon da tulum da yasaklanmış. Ancak tulumun televizyona yeniden çıkması tuluma ve horona olan ilgiyi arttırmış. Özellikle Kazım Koyuncu’nun Lazca, Hemşince, Gürcüce, Türkçe söylediği şarkılarla Karadeniz müziğinin yaygınlaşması ve gelişmesi konusunda önemli katkıları olduğunu hatta bu buluşmalarda da katkısı olduğunu dile getirmeden edemiyorlar. Onun, özellikle gençler arasında horona ilgiyi yeniden arttırdığını vurguluyorlar.

Tulumla her şarkıyı çalmak mümkün değil ve enstrüman olarak belli bir makamı var. Her tür müziğe uymadığı için yaygın kullanım alanına da sahip değil. Genelde Hemşinliler ve Lazlar tulum eşliğinde oynuyor. Yaylaya gidemeyenler de her pazar yaylanın ruhunu şehre getirmeye çalışıyorlar.

Özge ç. Denizci
Akşam Gazetesi / Pazar Eki
Eylül 2008
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=128309,104&tarih=05.09.2008

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...