Çin işi Japon İşi: Koto
Bu aydan itibaren, şöyle bir Uzak Doğu’ya uzanalım istedik. Geleneksel Japon kültürüne ve pek tabii ki o kültürü oluşturan ve bizim de alanımız olan müzikleri ve çalgıları hakkında biraz fikir sahibi olalım, fikir telakkisi yapalım dedik. Kimilerimize göre biraz sıkıcı gelebilecek Kültür hakkında bilgi edinmeden derhal Japon enstrümanlarına geçmeyelim düşüncesindeyiz. Bu nedenle, dergimizin içinde bir renk olarak birkaç paragraf aslında son derece aşina olduğumuz Japon kültüründen bahsedelim.
Ta çocukluğumuzdan origaminin kâğıt katlama sanatı olduğunu bilir ve bunu oyun amaçlı da olsa, eğitimimiz bir aşamasında yapardık. O zamanlar aklımız origaminin Japon kültürüne ait olduğuna erer miydi bilemiyoruz ama Ninja Kaplumbağalar isimli çizgi filmle ve eş zamanlı olarak Karate Kid’le de tanışınca neredeyse hepimiz, Ninjalığa ve Japon dövüş sanatı olan karateye ilgi duyar olduk. Cilala parlat, cilala parlat…
İleriki yaşlarımızda ise Aikido, Judo gibi sporların da aslında sanat adıyla anıldığını ve bunların da Japon kültürüne ait öğeler olduğunu anladık. Yine karate Kid’den öğrendiğimiz bonsai ağacını yetiştirmek de ciddi bir uğraş olduğu için Japon sanatlarının arasında yer alıyordu. Bonsai’den sonra ise öğrendiğimiz kelime İkebana (çiçek yetiştirme sanatı) oldu.
Derken İstanbul’da olacağı varsayılan depremle, Tsunami kelimesini öğrendik Japonlardan. Reiki’ye merak saldık. Zen’dir, Budizm’dir, Feng Şui’dir Tao’dur derken, Suşi girdi mutfaklarımıza, herkes bir anda Japon mutfağına ve kültürüne hakim olmaya başladı. Yakuzaları öğrendik ardından. Sonra Mangalar. Belki de en başta Hayao Miyazaki’nin mangaları birçoğumuzun film arşivindeki yerini aldı. Tabii ki müzikleriyle birlikte…
Japon kültürü hakkında pek çok şey aslında hafızalarımızın bir kenarında duruyorken, müzikleri hakkında neler biliyoruz? İlgilenenlerimiz için, Gagaku, Biwagaku, Nogaku Sokyoku, Shakuhachi, Shamisenongaku, Minyo gibi terimler çok uzak gelmeyecektir. Ama bilmeyenlerimiz için panik yapmaya gerek olmadığını, hepsini hazırlamakta olduğumuz yazı dizisi içinde, enstrüman çeşitliliği bağlamında takip edebileceklerini söylemeliyiz.
Dizimizin ilk konusu olan ve Japon enstrüman ailesinin önemli fertlerinden Koto’yu anlatmaya geçmeden önce, Japon müziğinin, temel olarak geleneksel ve çağdaş olarak ikiye ayrıldığını belirtmemizde yarar var.
Koto: “Gönlümün koto teline dokundun”
Kökeni Çin’e dayanan Koto’nun Japonya’da ilk kez 8. Yüzyılın başlarında, Nara Periyodu olarak adlandırılan (710 -784) zamanlarda kullanılmaya başlandığı söyleniyor. Bu tarihlerde enstrüman ağırlıklı olarak lavta eşlikli çalınırmış. Uzun ve çok telli Doğu Asya enstrüman ailesinden geldiği düşünülen enstrüman, yataylığı ve çalınış biçimi açısından kanuna benzetiliyor. Bu bağlamıyla da zither (otuz kırk telli kanuna benzeyen çalgı) ailesinin bir ferdi olarak, Çin’in GH’IN, Kore’nin Kõmun’go ve Vietnam’ın Dan thran isimli çalgılarıyla birlikte müzikoloji kitaplarında yer alıyor.
Koto modern haliyle, eşit uzunluk ve kalınlıkta 13 ipekli ya da naylon telden oluşuyor. Bu teller, enstrümanın üzerinde bulunan, 13 ayrı köprü sayesinde gevşeyip gerilebiliyor. Böylelikle köprülerin oynatılması aynı zamanda diziyi ve perdeleri belirliyor. Bununla birlikte enstrümanın akord sistemi, geleneksel Japon müziğinin de dizisi olan pentatonik diziye göre ayarlanıyor. Bu teller ise yaklaşık olarak eni 25 cm, boyu da 1.80 metrelik ahşap kutunun üzerine geriliyor. Kutunun yapıldığı ağaç, Paulownia (yüksükotu) adı verilen ve hızlı büyüyen bir ağaç olduğu için de insanlık için öneminin büyük olduğu söylenen bir tür. Japonya ve Çin’de yaygın olarak bulunduğu biliniyor. Kutunun üzerinde tellerin ve tellerin bağlı olduğu köprünün yanı sıra rezonans delikleri de bulunmakta ve bu sayede ses elde ediliyor.
Koto kanun gibi bir sandalyeye oturulup da kucağa alınarak çalınmıyor. Bunun yerine yere çömelik vaziyette icrası gerçekleştiriliyor.
Enstrüman, parmaklara Ikuta ve Yamada adı verilen parmak penası takılarak tellerin çekilmesiyle çalınıyor. Teller çekilirken çalınan parçadaki bazı tonlar, enstrümanın üzerindeki köprülerin yerinden oynatılmasıyla oluşuyor. Ancak bu cümleden bir yanlış anlaşılma olmasın. (Bu kısım biraz karışık olabilir. Çünkü enstrüman aslında görünüşte olduğu kadar basit değil. Nasıl ki kanunu tarif etmek zor kotoyu da benzer bir biçimde anlatırken yanlışlıklar kolayca yapılabilir.) Çünkü enstrüman, neredeyse hepimizin çalarak ya da dinleyerek aşina olduğu tonal müzik bağlamında bir değişim yaşamıyor. Yani bir oktav içinde sadece beş ses var. Yani tekrar belirtmemiz gerekirse, pentatonik.
Koto’nun Japon müziğindeki yeri ve işlevi de pek çok geleneksel Japon çalgısında olduğu gibi, ayrı ayrı anılıyor. Modern koto repertuarıyla klasik koto repertuarı ayrı anılıyor.
İlk kullanılmaya başlandığı zamanlarda daha çok saray ve saray çevresinde çalınan enstrüman, giderek halk arasında kullanımıyla da yaygınlaşmış. Ancak günümüzde enstrümana olan ilginin azalmasından şikâyetçi ustaları çoğunlukta. Japon popunun yani J-pop olarak adlandırılan türün revaçta olması, kimi gelenekselcileri oldukça kızdırıyor.
Kotonun içinde olduğu repertuarlar arasında ise, vokal formunu (kumiuta) da içine alan Sōkyoku (koto müziği), enstrümantal müzik olarak shirabemono (şirabemono) ve basit formda olup 6 taneden fazlasının içinde olmadığı dönüşümlü olarak ara fasıl gibi icra edilen jiuta ya da tegotomono olarak bilinen türler bulunuyor. Jiuta bir tür olmanın yanı sıra, Shamisen (şamisen) isimli lavtaya benzeyen ve shakuachi (şakuaçi) adı verilen üflemeli çalgıların da içinde olduğu bir çalgı topluluğudur da. Bu topluluk içinde kotonun görevi, diğer enstrümanlar, kotonun üslubunu takip ve taklit ederek varyasyonlar çıkartırken, ana melodiyi icra etmek. Bu türlerin yanı sıra, Japon klasik müziğinin içinde yer alan Gagaku müziğinin içinde de yer alıyor. Gagaku dediğimiz tür ise bazen danslara eşlik de eder. Bu dansın adı ise, Bugaku’dur.
Japon çalgıları içinde kotonun önemi oldukça büyüktür. Ve bu önem sadece klasik Japon müziği içinde değil, modern müziğinin içinde de aynıdır. Kotonun eğitiminde ise, pür bir teknik kullanım öğretisi esastır.
Enstrümanın sesini bilmeyenler için bir hatırlatma yapalım. Bir dönem ünlü müzisyenlerimizden Sertap Erener hatırlarsak Japonya’ya gitmişti. Gidiş sebebi ise Japonya’da hem Bob Dylan şarkılarından oluşan "No Boundaries" isimli albümde seslendirdiği “One More Cup of Coffee” isimli şarkıyla ilgi toplaması hem de Eurovision’da “Here I am" şarkısının "A Tale of Two Sisters" adlı Japon-Kore ortak yapımı filmin tanıtım müziği olarak kullanılmasıydı. Sertap Erener, albümün tanıtımı ve film galası için gittiğini hepimiz ana haber bültenlerimizden takip de ettik. Hatta dönüp dünüp aynı haberi izlediğimiz televizyon ekranlarımızda Erener’in geleneksel Japon şarkısı Sakura’yı dinledik. İşte bu söz konusu şarkı kotoyla da çalınan bir parça ve belki de en popüler Japon halk şarkısı.
Koto ile icra edilen türlerde de olduğu gibi şarkılarda da değişik öğeler mevcut. Bunlardan bir tanesi de, 400 yılı aşkın bir zamandır icrasına devam edilen, Rokudan isimli yapıt. Yapıt bu kadar zaman önce koto ile çalınması için bestelenmiş.
Koto icracıları arasında ise pek çok farklı eğitim biçiminden gelen isimler yer alıyor. Bu icracılar da yine yazımızın başından beri belirttiğimiz geleneksel ve çağdaş koto icracıları biçiminde temel olarak ikiye ayrılıyor. Hatta Koto Jazz Ensemble olarak da bilinen gruplar da var.
Kotonun tanınmış icracı ve eğitmenleri de var. Örneğin, Reiko Obata çağdaş koto icracısı olarak bilinen bir isim olarak karşımıza çıkıyor. Yine çağdaş ve geleneksel icracıları arasında, Tadao Sawai, Kazue Sawai, Cheiko Mori gibi isimler dünyaca tanınmış koto icracıları olarak biliniyor.
Geçtiğimiz ocak ayı içinde İstanbul'da ıskalamış olduğumuz konserler arasında yer alan bir koto konseri bile olmuş. Konseri veren müziğe 12 yaşında piyano ile başlayan, Atsuko Suetomi’ninmiş. Suetomi, ünlü şarkı Sakura’nın yanı sıra, bahsettiğimiz ve bahsetmeye devam edeceğimiz Rokudan gibi parçaları da seslendirmiş. İcracı konser repertuarına Türk Musikisinden örneklere de yer vermiş ve Nihavent Longa gibi ünlü yapıtlardan örnekler sunmuş. Ümidimiz önümüzdeki günlerde de benzer konserlerin gerçekleştirilmesi ve duyurusunun yapılması yönünde. Haberini geç aldığımız konserin internet sitesinde ise bize son derece anlamlı gelen bir cümle dikkatimizi çekti. Siteye göre orada bir deyim varmış ve deyim güzel duyguların ifadesi olarak kullanılırmış: "Gönlümün koto teline dokundun!".
Bunlara ek olarak atlamamamız gereken bir diğer önemli konu ise aslında, koto müziğinin dünyada ilgi görüyor olması. Hatta bugünlerde bile değil. Örneğin, Dave Burubeck’in yapıtlarından birine sadece isim değil üslup ve tavır da vermiş. Parça 1966 yılında yapılmış ve ismi de Koto Song olarak konulmuş. Parçanın girişinde ve sonunda koto tınısına benzer tınıların piyanoyla icrasını duymak mümkün. Anlaşıldığı üzere parça pentatonik başlıyor.
Meraklıları için ise önerimiz bugünlerde hala kullanıma kapalı olan youtube’un arama kısmına koto yazmaları ve oradan seçmece videoları izlemeleridir. Bunu yapamayanlar için ise ikinci adresimiz Lastfm’i öneriyoruz. Söz konusu sitelerde, Rokudan’ı da dinlemek mümkün. Önerimiz, eğer meraklıysanız ya da yazımızı okuduktan sonra sizi meraklandırabildiysek siz ne yapıp edin bir bakın.
Önümüzdeki sayılarda yine ara ara kotoya göndermeler yapmaya devam edeceğiz. Ne de olsa konumuz Japon çalgıları ve birinden bahsederken diğerinden bahsetmemek, ensemblelara değinmeden Japon çalgıları konusunu nihayetlendirmek büyük bir yanlış olmaz mı?
(Volume Dergisi, Eylül 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder