11 Mart 2010 Perşembe

Şubat ayı öznel (Özgece) ay sonu değerlendirmesi

Şubat ayının tamamı, Haymatlos& Çalıntı Sahnesi’nde çıkan grupları izleyerek, evde de yeni keşifler yaparak geçti. Her ne kadar başka yerlerde konser veren grupları dinlemeye gitmeye çalıştıysam da son şarkılarına bile yetişemedim.

"Soul Kitchen' kulağımı nasıl açtı"nın hikâyesi

Ocak sonu gibi izlediğim ‘Soul Kitchen’ filminin bana çok şey kattığını söylemem gerekir. Luxus’tan tanıdığımız çok sevgili arkadaşlarım Alper Bakıner, Kamucan Yalçın ve Ozan Murat’la birlikte izlediğim film bizi inanılmaz mutlu etti ve adeta günümüze anlam enerji ve daha ne kadar güzellik varsa kattı. Hepimiz filmin jeneriğini, belki filmden bile çok sevdik. Kulaklarımıza filmin müziklerini depoladık. Eve geldiğimde filmin etkisiyle, bir kısmına eskiden aşina olduğum müzikleri tek tek dinlemekle başladım.  

 











Kool and The Gang’i yeniden dinlemeyi ihmal etmedim. Locomondo ise Yunanistan’a bakmam gerektiğini söylüyordu. Filmde kullanılan ve Locomondo’nun biraz Reggie’msi yorumladığı ve “ellerinize sağlık ne de güzel yapmışsınız” dedirtecek ‘Fragosyriani’ isimli şarkı aslında oldukça eski bir Yunan şarkısı. Belki ilk yorumlayanlardan biri de, Rebetiko üstadı Vassilis Tsitsanis. Öte yandan bazılarınız şarkyı Zorba filminden de anımsayacaktır. Meraklılarına ilk kayıt örneği olarak, Markos Vamvakaris Vol. 1 / Singers of Greek Popular Song in 78 rpm / Recordings 1933-1936 albümünü önerebiliriz. Üstelik şarkının daha birçok farklı yorumu da var.

"Komşu Komşu huuu..."

“Komşulardan keşfi sürdüreyim madem” dedim ve başka gruplara bakındım durdum. Trypes Yunanistan’dan karşıma çıkan gruplardan odu, umut veriyor mu bilemem dinlemeniz lazım. Ben “Den Xwaras Pouthena” şarkılarını sevdim.

Alla Pugacheva’yı yıllar öncesinden Rusya’nın Sezen Aksu’su olarak biliyordum, aynı şekilde Mashina Vremeni’yi de… Ama DJ arkadaşım Barçın Gökbörü’nün önerisiyle ilk dinlediğinizde vokalistini kadın sanabileceğiniz Nogu Svelo’yu dinledim. Ardında sürükleyen ses rüzgârları kulağımı Karadeniz kıyısından şarkıları keşfetmek üzere “on” konumuna getirdi. Gürcü grup Shudi Movida’nın ezbere bildiğim şarkılarını sadece kendim dinlemekle kalmadım bir de dinlettim. Rus salatasında ise günahıyla sevabıyla Mumij Troll, Najk Borzov, Nochnyje Snaipery, Kukryniksy ve Liube vardı. Derken yol biraz daha batıya kaydı ister istemez. Gogol Bordello ve Shantel’in popülerleşmesine katkıda bulunduğu Balkan fırtınası dinmek bilmiyor. Konuyla ilgili bir yazı okuduğumu hatırlıyor gibiyim “Ciguli’nin günahı neydi?” İçimiz dışımız Balkan oldu, doldu taştı… Esma Redzepova, Municipale Balcanica’nın hafif absürtlüğüyle Zappavari tınılarını ritminden ve Balkanlığından daha çok sevdiğimi fark ettim. Ey Doğu Avrupa ayak seslerini değilse de stüdyo ve konser salonlarından yüklenen ve yükselen farklı grupları duyuyorum, hatta bütün dünya duyuyor ama biraz daha sakinlik gerekiyor. İvo Papasov, Saban Bajramovich albümleri yeniden kulaktan geçti. Ama hepsinin ötesinde şarkılar dinlenirken, bookletinin itinayla okunması gerekilen, Romanya’yı konu alan ve üstadımız Alan Lomax imzalı ‘World Library of Folk and Primitive Music 17’ saklandığı raftan, bilgisayarın kuytu köşelerinden çıktı.

Max Pashm’ın ‘Anarchy’ isimli şarkısı ismi itibarıyla sadece “hımm” dedirtti.

Polonya’dan Dikanda’yı sevdim bu ay, “etnik müzik”, “dünya müziği”gillerden.

Klezmer Bandler her yerde, bu ay içinde Budapest Klezmer Band’i keşfettim, belki geç belki erken… Luxus’un coverladığı haline aşina olduğumuz Les Yeux Noirs’in Balamouk’unu daha Ocak ayı içinde gittiğim Batum sokaklarında bile duymuştum da albümü baştan sona dinlememiştim. Grup Paris’te olsa da tınıları Macaristan’tan Ermenistan’a uzanıp, ritimleriyle de şöyle bir dünya turu yapıyorlar.

Ska’yla Balkan birbirine karışıyor bazen. İkisi de çok mu popüler benim algım mı öyle şaşırıyor? Belki de Los Fastidios ve Bandits of The Acoustic Revolution gibi grupların hissettirdiği sadece buydu. Bu arada adları geçmişken belirteyim bu ayın favori gruplarından biri de kesinlikle Bandits’ti.

Bütün bu tarzlar bir yana Rock, Blues ve Caz’dan vazgeçemedim. Etta James’i, çok sevdiğin bir kitabı yeniden okurkenki heyecanla dinledim, Etta’nın söylediği şarkıların bazılarını ‘Cadillac Records’ filminde seslendiren Beyoncé’un yorumunu ‘At Last’ta yine Beyoncé ve Norah Jones yorumlarını üst üste dinleyip, onlarla Etta’nın seslendirişindeki duygu durumunu anlamlandırmaya çalıştım. Biraz saçmaladım yani. Çünkü üçü de farklı üçü de çok iyi. Aziza Mustafa Zadeh’in ‘Boomerang’ isimli baş yapıtının neden benim için lise yıllarında kaldığını sorup durdum ve tekrar tekrar dinledim. Hatta tam ben o parçayı dinlediğim sıralarda, Haymatlos & Çalıntı Sahnesi’nde çıkan inanılmaz iyi müzisyenlerin birlikte oluşturduğu Rock-Zen’in klavyesinden ‘Boomerang’ döküldüğünde şaşırdım bile.
















Bu da yetmezmiş gibi Haymatlos’ta bulunan piyanonun başına her gelişinde hakkını vererek ve bizi de etrafına toplayıp, birlikte müzik yapmamızı sağlayan, Çümbüş Cemaat'le sahnede izleme şerefine erdiğim, Levet Yüksel’le izleme ihtimalimi sevdiğim Cihan Gökdemir’in “ne güzel parça di mi?” diyerek parçaya başlaması ağzımı açık bıraktı. Bir de satır arasına sığdırmaya çalıştığım bir durum için “önümüzdeki günlerde çok eğleneceğiz” diye not düşeyim.

Haymatlos& Çalıntı Bülteni

Hazır Haymatlos& Çalıntı Sahnesi’nden bahsetmişken, yapımda, icrada emeği geçen bütün müzisyen dostlarımıza teşekkür ederiz. Şubat ayı içinde sahne renkliydi. Birbirinden farklı tınılar sahneden, sahnedekilerin yüreklerinden kulaklarımıza ve yüreklerimize dokundu. Gevende ve Luxus’un izleyicisine ekstra teşekkür etmek isterim. Ay içinde Rock-Zen ve şahane vokali Zerrin’i kaçırdığınıza pişman olmalısınız. Zerrin’in bir diğer grubu Blues Staff Mart ayında Haymatlos & Çalıntı sahnesinde olacaklar. Dodan sahnede oldukça iyiydi, Kürtçe caz diyebileceğimiz tarzına kamança da Arslan Hazreti eşlik etti. Hazreti’nin sahnede olduğu tek konser Dodan değildi. Şubat’ın 2. haftasından itibaren onu Cavit Murtezaoğlu& Ses Atölyesi’yle birlikte de izledik ve önümüzdeki aylarda da izlemeye devam edeceğiz. Sahnede ilk kez izlediğimiz Handan Aydın’ın türküleri caz formundaki yorumuyla pek sevdik, gecenin kahraman müzisyenlerinden bir diğeri de Ceyhun Kaya’ydı.
















Laterna’yı Aydın Öztek’le dayanışma gecesinde izledik ve Ege’nin iki yakasından çaldıkları parçalarda kendilerine özgü yorumlarını, Seda Köksal’ın ve adını hatırlayamadığımız erkek vokalin yorumları aklımızda kaldı. En çok göbek kuşkusuz ayın ilk haftası gerçekleşen Ağır Roman Gecesi’nde atıldı. Ayaklarının tozuyla Kore Mahallesi’nden gelen ağabeylerimiz öyle bir döktürdüler ki… Ayın son haftası ise Luxus ve Göçebe Şarkılar'ın ardı ardına çıkması, unutulmaz iki gece yaşamamızı sağladı. Haymatlos & Çalıntı Sahnesi’nde yer almış bütün dostlarımıza teşekkür ederiz.
Aynı şekilde kaliteli seyircilerimize de…

Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...