15 Temmuz günü, güneşin ışıl ışıl parladığı, insanların
sevgiyle birbirine baktığı, deniz, kum ve müziğin birleştiği Kuşadası Sevgi
Plajı'nda Milyon Yapım tarafından gerçekleştirilen Kuşadası Gençlik
Festivali'nde, tam da yıllar önce hayal ettiğim biçimiyle (yıllar önce ilk kez
Sevgi Plajı'na gittiğimde oradaki sahil şeridinde yapılacak bir festivalin
güzelliğini hayal etmiştim. Ne de olsa serde eski festivalcilik var) yapılan
festivalde yerimizi aldık. Biz alana vardığımızda organizasyonda yer alan
arkadaşlarımdan aldığım haber festival alanında
o an itibarıyla tam tamına 10
bin kişinin yer aldığıydı (festival sonuna kadar bu rakam 40 bini bulmuş). Gündüz saatlerinde Yok Öyle Kararlı Şeyler'in
arkasından sahne alan sevgili Jehan Barbur'u şahane ekibiyle birlikte izleme
fırsatımız oldu. Jehan sahneden, bizimle bu güzel anları paylaştığı için mutlu
olduğunu haykırıyor, dışarıda olan kötülüklere bir saat mola verebildiğimiz
için şanslı olduğumuzu söylüyordu. Onun bu sözleri ve şarkıları, olan bitene
karşı ruhumuzu bir parça da olsa serinletiyordu.
Birkaç saat ara verip kaldığımız yere dönüp gecenin
ilerleyen saatlerinde tekrar festival alanına dönmekti niyetimiz. Ne yazık ki
aldığımız haberler dolayısıyla hevesimiz kaçmış evde oturup kendimizi Black
Mirror hatta yer yer Utopia dizisinin setine dönüşen haberlere kilitlemiştik
bile... Festivalde yer alan güvenlik görevlisi arkadaşlarımızın hepsiyle daha
önce birlikte çalışmışlığım vardı. Yani canımızı rahatlıkla emanet edebilirdik.
Festival alanında herhangi bir güvenlik sıkıntısı çıkmayacağına dair güvenim
tam da bu sebeple 'tam'dı. Yani alana geri dönememe sebebimiz tamamen
moralsizliğimizdendi. Oysa bunu en son
yapması gereken kişi bendim belki de. Çünkü aylardır -şimdi de olduğu gibi- müzisyenler
dahil olmak üzere pek çok kişinin ruhuna çöken karamsarlığa karşı umudu
taşımaya son raddeye kadar devam etmiştim. Kendi adıma her ne kadar yaşanan
sürece dair yüreğime karanlık çökmüşse de festivalin son sürat devam edişi ve
başarıyla bitişi yeniden içimdeki tohumları yeşertmeye yetti.
İKSV Caz Festivali'nde zorunlu olarak iptal edilen konserler
dışında devam eden konserler de umut ışığını taşımamı sağlıyor. En azından
birbirinden başarılı müzisyen arkadaşlarımız müziğini her şeye rağmen yapıyor.
Geçenlerde Vedat Sakman ile görüştüğümde "eskiden
-yanılmıyorsam 12 Eylül'den önce- 10 Kasımlar dışında her gün müzik yapılırdı,
bu ülkede" demişti. Tam da söylediği biçimde Cumartesi gecesi kendi grubu
Grup Artniyet ile birlikte yine Sakman Konak'ta, sahnesinde olacak.
Yazıyı pek konser haberlerine dönüştürmek istemesem de umudu anlatmanın somut başka bir yönteminin henüz elimde olmadığından yapılacak konserlerden bahsetmek istiyorum. Hem müziğin sadece eğlence aracı olmadığını birbirimize bağlanmamızı aynı duyguları paylaşmamıza zemin hazırladığını da söylememe gerek yok sanırım.
Örneğin, Cuma gecesi Kadıköy Karga'da Nihil Piraye'yi izlemek mümkün. Yine Cumartesi gecesi sevgili Ülkü Aybala Sunat ve sevgili Eylül Biçer Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde Artiz Kahvesi isimli albümlerinden şarkılarını seslendirecekler, onlara albümde de eşlik eden birbirinden iyi müzisyen arkadaşlarımız eşlik edecek. Aynı biçimde bu yıl Yavuz Çetin'in anısına üçüncü kez düzenlenen YavuzFest16'nın da yapılacağının bilgisi sevindirdi.
Öte taraftan tatil beldelerinde de müzik devam ediyor.
Ağustos ayı içinde bir aksilik olmazsa Buika Bodrum Antik Tiyatro'ya ve
Kuşadası'na geliyor -o kadar sık ziyaret ediyor ki burası artık onun yarı evi
sayılır -. İptal edilmeyen ve orada dile gelecek her müzisyenin güzel
enerjisinin memleketi ve dünyayı saracağına inandığım Çeşme Reggae Fest de 22
Temmuz'dan 24 Temmuz'a kadar ışıyacak. Öte taraftan Pozitif'in
organizasyonluğunda yapılacak Uluslararası D- Marin Klasik Müzik Festivali de
Ağustos ayında müzikseverleri Bodrum'da buluşturacak.
Elbette bir dolu iptal olan ve müzisyenlerin en başta da ekonomik sarsıntılar yaşamasına sebep olan konserler de var. Bunun için müzisyen arkadaşlarımı ve müzikle uzaktan yakından ilgilenen herkesi yan yana durmaya davet ediyorum. Hep konuştuğumuz konuları belki bir kez daha gözden geçirmeye ihtiyacımız vardır. Yani "müzik sustu, iş bitti" demek ve asla üstümüze göre biçilmeyen giydiğimizde sakil duracağını bildiğimiz bu elbiseyi giymek hiçbirimizin yapacağı iş değil ve olmamalı!
Varsın Joan Baez ensemizin kömür karası olduğunu söylesin,
burası kadar kötü durumda bir yerle daha karşılaşmadığının altını, üstünü her
yanını çizsin. Elimizde, ağzımızda, dilimizde
enstrümanlarımız, kalbimizde müzik olduktan sonra umut hep vardır,
olacaktır!
Son not: Türkiye'nin Müzik Kültürü Dergisi Andante'nin
çıkması için elimizden gelen her şeyi yapmaya da devam ediyoruz. İşimizin
başındayız. Yazıyor ve umudu taşımaya devam ediyoruz. En iyi bildiğimiz şeyi en
iyi şekilde sevgimizle yaptığımız sürece de umutlu ve mutluyuz.
Ah bir de müzisyenler bir arada olsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder