2 Nisan 2020 Perşembe

Covid-19 ile deliriyor ama müzikle iyileşiyoruz sayıklamaları 1

“Müzikle iyileşiyoruz” gibi bir seriyi yapıp sürekli umuttan bahsettiğimden olsa gerek beni az tanıyanlara küçük bir ara vereceğim. Bugün umudun yerini kaygı aldı.

Ağdalı kelimeler kullanmaktan çekinerek sadece içimdekileri döküp onu da çok sevdiğim bir parça ile bütünleştirmeyi ihmal etmeyeceğim. Yakın tanıyanlar ya da düzenli olarak sosyal medyadan beni takip edenler dört yıldır yaşadığım yeri ve yaşam koşullarımı az çok biliyorlar. Aslında bu, ara yazı da biraz sanırım onlara hitap ediyor gibi. Ama yine de kendinden parça yakalayabilen olursa ne mutlu bana.

Bugün tüm gezegenin yaşadığı gibi küçük bir anksiyete geçirip sonra da ne kadar şımarık olduğumla ilgili kendimi suçladım. Bir süredir hayatım epey karışıktı. Gelecek kaygısı ayyuka çıkmıştı. Bütün bunlar olurken uzaktan uzağa bir virüsten de bahsediliyor ama henüz yılan bize dokunmadığından kulak ardı ediliyor, eğlenceli hayatlarımıza geri dönülüyordu. Karmaşanın içinden sizi hep çekip çıkaran birileri vardır ki benim de kilometrelerin aramıza mesafe koyamadığı ve her daim elini uzatan, sıcaklığını avucumda hissettiğim arkadaşlarım oldu. Başımı omuzuna yaslayıp durduğum ca(ğ)nım dostlarım… 

Hiçbirimiz birkaç hafta öncesine kadar böylesi bir distopik öykünün başkarakterleri olacağımızı düşünemezdik. Umutsuzluğum kendim için değil aslında.  Benden yaşça küçükler için, 9 yaşındaki oğlum ve arkadaşları için. İstanbul’da apartman dairesine tıkılmış dostlarım için. Bunda bile ne kadar bencilim değil mi? Çünkü memleketim onlar. Benim memleketten anladığım bunlar. Sevdiklerimin olmadığı bir yer hayal edemiyorum. 

Kaygılarını yaşıyorum ey insanlık. Hasta olup son nefesimi lanet bir hastane köşesinde vermek değil korkum. Korkum geride bırakacaklarıma dair. Günlerdir uğraşıp didindiğim bahçemdeki fideleri bile düşünüyorum artık. Sorumluluğunu aldığım her şeyi düşünüyorum. Sizinle ortak paydalarda değil belki ama ortak kaygılarda birleşiyoruz. Aynı değil çoğunuzla hayat görüşüm biliyorum. basit bir siyasi meselede birbirimizi boğabiliriz bir kaşık suda ama ortak olduğumuz yer insan olmamız. 

Değişiyoruz. Değişim hep sancılı olmuştur. 

Bundan 16 yıl önce Gürcistan’a saha çalışması yapmak için gittiğimde öğrendiğim ve en çok içselleştirdiğim bayramları Peristsvelaba yani değişim bayramı olmuştu (Google’lamayın bulamazsınız). Baharda kutluyorlardı yanılmıyorsam. Değişim, dönüşüm anlamına geliyordu. Sosyal medya hesaplarımda uzunca bir süre bu adı kullandım. Hatta o zamanlar evlenmeyi planladığım(ız) adam dövmesini yaptıracaktı Gürcü harfleriyle omzuna, koluna, bir yerine (İyi ki yaptırmamışsın canım benim). 

Bugün kendimi odasında kapalı kalan Gregor Samsa gibi hissettim bir ara. Ondan belki de anksiyetelerce anksiyete yaşadım… Sonra döndüm 10 küsür yıl yoldaşlık yaptığım kişiye (meğer benden çok daha kötü durumdaymış ki saçmaladı bayağı) “Anksiyete yaşıyorum, yaşamsal döngümüzün sağlıklı devam edebilmesi (şair burada çocuuna sesleniyor) için az biraz yardım” dedim. Demesem daha iyi ama dedim bi kere… Neyse ne… Adı ifşa!

Kendim bir hastane odasına acı çekerek ölmekten zırnık korkmuyorum da başkasının ölümüne sebebiyet vermekten korkuyorum. Sistem hepimizi potansiyel katil yaptı. Burada okkalı bir küfür gerekirdi de, sol elim sağ elime yapıştırdı şamarı yazamadım. 

Değişiyoruz. Sistem değişiyor. Riyakârlık bitiyor. Seviniyorum. Ben görürüm göremem zerre umrumda değil ama bitiyor biliyorum. 

Büyük bir sınavdan geçiyoruz dostlar. Daha önce yaptığım hiçbir şeyin değeri yokmuş gibi hissediyorum. E,  bu konuda da yalnız değilmişim. Meğer benim gibi hisseden çok sayıda meslekten dostum varmış. Yaptıklarımın da yapacaklarımın da hiçbir anlamı yok muymuş?
Var mıymış? Sorgular, sorgular, sorular…

Ders: hayat
Konu hayatta kalmak 

Yazıyı sonuna kadar okumayacağından adım gibi emin olduğum biri var. Aslında yazının başından sonuna kadar aklımdaydı. Toprağı eşelerken de, fidelerimi dikerken de aklımda. En içeriden söylediğim şarkıların, en ben olduğum play listlerin sahibi (ifşa!). Beni Barış Demirel’den “Kanadıkırık” çalarak şaşırtmıştı. Ayrıca da özel oldu bu parça benim için. Bu yazı da yazılırken ve belki de baĞzıları için sayıklanırken “Kanadıkırık” çaldı durdu arkada. Zira bir parça içinde yoğunlaşmamışsam yazı yazarken müzik dinleyebilmem olanaksız ama oldu işte bu seferlik. Uzun zamandır bu kadar içten yazmamıştım. Teşekkürler covid-19 zira yakında hepimiz ya öleceğiz ya da delireceğiz. Bu nedenle ifşa iyidir! Köprüden önce son çıkış gibidir! 

Ha müzik iyileştirir, şaka değil!


Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...