Bugün size blogum üzerinden yönlendirme yaptığım YouTube kanalımdan sesleniyor ama "Merhaba arkadaşlar" demiyorum, bunun yerine Gürcüce selamlıyorum: Gamarcoba!
2004 yılında yani bundan tam olarak 16 yıl önce (vay be zaman ne de çabuk geçmiş!) Deniz Kahya ile birlikte Gürcistan'daydık ve kısa bir belgesel çektik. Lisans bitirme ödevim olarak yaptığımız çalışma Deniz Kahya'nın sayesinde biraz kendi sınırlarını aştı. Gürcistan'ın en önde gelen müzik adamlarıyla görüşme şansı yakalamış ve korolarını kaydetme imkanı bulmuştuk.
Bana hep sorulan klişe sorular var: "Gürcü müsün?" Hayır, değilim! "Eeee, nereden geliyor bu ilgi?" Hemen anlatayım. Lise yıllarında Lazca'ya ve Lazca şarkı söyleme geleneğine ilgi duyuyordum. Evimde de konuyla ilgili epey döküman bulunuyordu. Sevgili Deniz bendeki dökümanları ve konuya olan ilgilimi görünce önüme fazlasını döktü. O dönemde Maçahela Yaşlılar Korosu ile çalışmalar sürdürüyor ve Bayar Şahin'e yardımcı oluyordu. Beni de tanıştırdı ve konuyla ilgili çalışma yapabilmem için elinden ne geliyorsa yaptı. Deniz'i Yıldız Teknik Üniversite'de Alper Maral ile yaptığımız Müzikoloji derslerimizden birine davet ettim, kırmadı ve geldi. Derste Lazca şarkı söyleme geleneğinden önce Gürcistan müziği üzerine çalışmam gerektiğine karar verdik. Aynı derste Sumru Ağıryürüyen de vardı. Canım hocam Alper Maral ve sevgili Sumru Gürcistan müziği meselesine gayet hakimdiler. O dersten sonra Gürcistan'a gitmem için hazırlıklar başladı. Gürcü alfabesini çözmeye başladım, yemeklerinden kültürlerine kadar bütün hayatım Gürcüler ve Gürcistan olmuştu. Evde Gürcü müziklerinden başka bir şey de az dinliyordum.
Saha çalışması için hazırlıklar yapıldı. Mikrofon ve MD kayıt cihazı alındı, belimde olan saçlarım okuldaki erkek berberi tarafından eşek tıraşı yapıldı. Bir çanta ile yola çıkıldı. Deniz Kahya ile otobüse bindik, önce Hopa'da kaldık sevgili Kazım Koyuncu'nun evinde. Kardeşi Niyazi ve bütün aile bizi inanılmaz güzel ağırladılar.
Deniz'den önce sınırı geçtim, Roland Şalikadze ve Vaja Tsiskaridze beni sınırdan aldı. Önce Vaja'nın stüdyosuna gidip soluklandık, ardından ise olması gerektiği gibi bir lokantaya oturduk. Kadife perdelerle biririnden ayrılmış localarda insanlar yemek yiyip şarap içiyorlardı. Perdenin öte tarafından "Hari haralooo" diye bir ses yükseldi. Ardından ona eşlik eden çok seslilik. Polifoniydi peşinde olduğum ve henüz Gürcistan sınırları içine gireli yarım saat kadar olmuştu ki peşinde olduğum şey kulaklarımda canlı canlı yankılanıyordu. Gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Kameramı çalıştırmak istemedim, ses kaydı da almayacaktım. O benim zihnimde var olacaktı. Öyle de oldu, üstünden 16 yıl geçti hâlâ gün gibi aklımda. Kadife perde
ler "Haralooo" ile açıldı ve bütün gece şarkılar söylenip kadehler kaldırıldı: "Gaomarcos, Gaomarjos!" (şerefe!).
Konu ve özellikle de Gürcistan'da yaşadıklarım hakkında yazabileceklerim o kadar uzun ki... Zaten önemli bir kısmını ilgili kitabımda bulabilirisiniz: Gürcüler: Tarih, Dil, Kültür ve Müzik, Chiviyazıları Yayınevi, 2010.
ler "Haralooo" ile açıldı ve bütün gece şarkılar söylenip kadehler kaldırıldı: "Gaomarcos, Gaomarjos!" (şerefe!).
Konu ve özellikle de Gürcistan'da yaşadıklarım hakkında yazabileceklerim o kadar uzun ki... Zaten önemli bir kısmını ilgili kitabımda bulabilirisiniz: Gürcüler: Tarih, Dil, Kültür ve Müzik, Chiviyazıları Yayınevi, 2010.
Belgesel ise burada...
1 yorum:
Belgeselle eve konuk olmak, ne güzel. Bir de bu yazının ardından "Mandalinalar" filmi mi izlense ki?
Yorum Gönder