Müzik Hayvanı’nın kurucusu, Yakaza Ensemble’ın multi enstrümanisti, müzik ve hatta hayat yolundaki yoldaşım, Eray Düzgünsoy’dan geliyor günün yazısı ve müzik seçkisi. Müzisyen cephesinden ele alıyor konuyu biraz daha içselleştirerek ve 9 Aralık 2014’te yazdığı bir yazıyı, aşağıda linki bulunan parçayı da ekleyerek, müzikle iyileştiriyor bizi. Aklımız selim, ruhumuz sağlam, dirayetle duruyoruz, üretmeye de devam ediyoruz. Hem de her zaman olduğu gibi…
Eray'ın bizim için seçtiği parça ise İsveçli kompozitör, Åke Parmerud'a ait. Kulaklarınızın ve yüreğinizin her daim yeni tınılara açık olması dileğiyle...
“En mükemmel felsefeyi keşfettiğimi zannetmiyorum. Ama halis olanını anlayabildiğimi biliyorum.”
John Berger’in ‘Bento’nun Eskiz Defteri’nde Spinoza’dan alıntıladığı son söz bu. Spinoza gibi pek çok düşünürün hakikat arayışında yine öne çıkan bir durum. Sezişler...
John Berger’in ‘Bento’nun Eskiz Defteri’nde Spinoza’dan alıntıladığı son söz bu. Spinoza gibi pek çok düşünürün hakikat arayışında yine öne çıkan bir durum. Sezişler...
Henüz keşfedememiş olmanın ya da bulamamanın verdiği mahcubiyetle insanın kendine bile zor söylediği sezişler. En azından yolda olmanın göstergesi olan, niyeti belli eden yakarışlar...
İnsanın bir hayali cisme büründürüp ona türlü sıfatlar yükleyerek ortaya koyduğu bu tuhaf duruma inanmasının yanında bir arayışın peşinde olması gerçeken ne kadar önemli. Yapılacak işin halis olması konusunda ne kadar da büyük bir adım.
Bir müziği de sahtesinden ayıran bir özellik olarak ele alalım. Basitleştirerek... Her şeyden kötüsü herhalde kendine yalan söylemek oluyor diğer yandan. Kendi kendine kendini gizlemek oluyor diğer yandan. Hal böyle olunca ‘sahte’ başlıyor kendini duyurmaya. Öncelikle, usul usul yanaşıyor küçük cümlelerle. “Müzik” diyorsun. Tamam başlıyorum bestelemeye. Sonra inanıyorsun ona. Bir kabilenin ayak işçisi gibi her şeyden uzak oyuveriyorsun o putu. Sadece işin olduğu için. Puttan bile uzak...
Halbuki o ayak işçisinin de bir ‘kendi’ var. O işçiliğindeki dirayeti ele veriyor bunu. Sabrı, sükuneti. Kendisi de o işte. Sanki yoldaymış da haberi yokmuş gibi. Çoğu müzisyen de bu şekilde, çoğu insan gibi. Öyleyse neden bu yalan?
Kendi serüveninin peşine taktığın herşeyle beraber yok olup gitmesi. Evet işte burada kayboluyoruz. Kendimizde kaybolmak yerine bir başka diyarda açmayı bekleyen çiçek gibi. Ne mümkün?
Burada! İşte tam burada! En mükemmelini keşfettiğini zannetmeyen ama peşinde olan Spinoza’ya saygım bir kat daha artıyor. Kendini arayan birinin kendine olan samimiyeti zaten herşeyi halis kılıyor..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder