Esra Kayıkçı'yı bundan birkaç ay önce keşfetmiştim. Dupduru sesini ilk dinlediğimde sevdiğim Esra'nın bir de "müzikoloji ailemiz"in ferdi olduğunu -ki aslında kendisi Bahçeşehir Üniversitesi'nde Caz Yüksek Lisans Bölümü'nde Ses Teknolojileri'nde pek kıymetli öğretmenim Alper Maral'la çalışmıştır- öğrenince kanım iyice ısındı. Karantina günlerinde üretimlerimizin yoğunlaştığı haberlerini birbirimize verirken de 2 yeni parça yaptığını öğrendim ve dayanamadım sorularımı yönelttim. Kırmayarak, sabırla cevap verdi. İşte "Karantina günlerinde müzik söyleşileri" serisinin ilkiyle Esra Kayıkçı karşınızda.
Müzikle ilişkin ne zaman başladı?
Küçük yaşlarda başladı; birçok çocuk gibi ben de evde sürekli şarkı söylüyordum. Sonra eve bir org alındı ve duyduğum müzikleri org ile çıkarmaya ve saatlerce çalmaya başladım.
Kontrbas çalıyorsun, her anlamda ağır ve büyük olan bu enstrümanla ilişkinden bahseder misin?
Bundan tam 9 yıl önceydi; kontrbas çalmak istediğimi fark ettim ve bir kontrbas aldık. Bas gitar çaldığım için bir şekilde çalabileceğimi düşünmüştüm; ama gitar ve yaylı bir müzik aleti bambaşka iki dünya tabii. Öncelikle sesini çok ama çok sevdim; ayna karşısında yay ile çalışmak, egzersizlerini bile yapmak çok hoşuma gidiyordu. Bilgi ve deneyim olarak onu bir yere getirebilmek ise bir hayli zaman aldı. Büyük bir enstrüman olması çalarken ona sarılmak ve bu titreşimi hissetmek müthiş bir duygu.
Elif Çağlar, Randy Esen, Sheila Jordan, Mark Murphy gibi isimlerle çalıştın. Biraz deneyimlerinden bahseder misin?
Elif Çağlar’ın ve Randy Esen’in bana kattıkları, dostlukları, sevgileri bir hazine gibi benim için. İlk katıldığım workshop Sheila Jordan’ın workshop’uydu. Şarkı söylerken ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Sheila’nın hataya bakışı, tüm hayatı boyunca edindiği tecrübeleri bizimle paylaşması müthişti. Müthiş Mark Murphy’nin anlattıklarını dinlemek ise paha biçilemezdi.
Yurtdışı deneyimlerin de var ve hatta çok özel isimlerin karşısında şarkı söylemişliğin ve ödül almışlığın da…
Montrö Caz Vokal Yarışması’nda yarı finalist olarak sahne aldım. Jüri üyelerinden biri Angelique Kidjo idi. Orada olmak, o sahneyi solumak istemiştim ve bunu yaşamış olmaktan dolayı çok mutlu hissediyorum. Onun ardından Made in New York Jazz Yarışması’nda vokal kategorisinde birinci oldum ve Lenny White, John Benitez ile New York’ta sahne aldım. Söz konusu müzik olduğunda yarış, yarışma kelimeleri çok uygun düşmüyor; ama böyle organizasyonlara katılmak müthiş bir tecrübe sağlıyor insana.
Pek çok farklı alanda çalışmaların olduğunu biliyoruz. Mesela arkeoloji…
Ortaokuldan beri arkeoloji ile ilgili haber küpürlerini kesip saklıyor; bir kazıda olmak, çalışmalar yapmak nasıl bir duygu olduğunu merak ediyordum. Bu duyguyu ilk defa Allianoi Antik Sağlık Merkezi’nde yaşamış oldum. 4 yıl boyunca her yaz kazı çalışmalarına katıldım. 2018’de de ‘Antik Dönemde Kadın ve Müzik’ başlıklı bir tez çalışması yaptım ve sevgili hocam Işık Şahin ile birlikte onu bir kitaba dönüştürdük. Her şey yolunda giderse birkaç ay sonra basılmış olacak.
Albüm süreci nasıl gelişti?
Albüm fikri içimde hep vardı. Eşim Hakan Kamalı’nın beni harekete geçirmesi ile gerçekleşti. Zaten yapmak istediğim bir çok şeyi onun sayesinde, onun desteğiyle yaptım diyebilirim. Albüm sürecinde bir başka destekçim liseden beri yakın arkadaşım Mehmet Karadağ. Yıllar önce: ‘şöyle bir şey yazdım bunu şarkı yapabilir miyiz?’ demişti. Ben de o anda onun melodisini söylemiştim. Bazen böyle mucizeler olabiliyor hayatta. Ondan sonra diğer şarkılarıma da kattıkları ile içime sinen bir ilk albümüm olmuş oldu. Albümün prodüktörü ve aranjörü Ercüment Orkut’un emekleri ile birlikte.
Parçalarının oluşum sürecinden bahseder misin?
Kontrbas çalıyorsun, her anlamda ağır ve büyük olan bu enstrümanla ilişkinden bahseder misin?
Bundan tam 9 yıl önceydi; kontrbas çalmak istediğimi fark ettim ve bir kontrbas aldık. Bas gitar çaldığım için bir şekilde çalabileceğimi düşünmüştüm; ama gitar ve yaylı bir müzik aleti bambaşka iki dünya tabii. Öncelikle sesini çok ama çok sevdim; ayna karşısında yay ile çalışmak, egzersizlerini bile yapmak çok hoşuma gidiyordu. Bilgi ve deneyim olarak onu bir yere getirebilmek ise bir hayli zaman aldı. Büyük bir enstrüman olması çalarken ona sarılmak ve bu titreşimi hissetmek müthiş bir duygu.
Elif Çağlar, Randy Esen, Sheila Jordan, Mark Murphy gibi isimlerle çalıştın. Biraz deneyimlerinden bahseder misin?
Elif Çağlar’ın ve Randy Esen’in bana kattıkları, dostlukları, sevgileri bir hazine gibi benim için. İlk katıldığım workshop Sheila Jordan’ın workshop’uydu. Şarkı söylerken ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Sheila’nın hataya bakışı, tüm hayatı boyunca edindiği tecrübeleri bizimle paylaşması müthişti. Müthiş Mark Murphy’nin anlattıklarını dinlemek ise paha biçilemezdi.
Yurtdışı deneyimlerin de var ve hatta çok özel isimlerin karşısında şarkı söylemişliğin ve ödül almışlığın da…
Montrö Caz Vokal Yarışması’nda yarı finalist olarak sahne aldım. Jüri üyelerinden biri Angelique Kidjo idi. Orada olmak, o sahneyi solumak istemiştim ve bunu yaşamış olmaktan dolayı çok mutlu hissediyorum. Onun ardından Made in New York Jazz Yarışması’nda vokal kategorisinde birinci oldum ve Lenny White, John Benitez ile New York’ta sahne aldım. Söz konusu müzik olduğunda yarış, yarışma kelimeleri çok uygun düşmüyor; ama böyle organizasyonlara katılmak müthiş bir tecrübe sağlıyor insana.
Pek çok farklı alanda çalışmaların olduğunu biliyoruz. Mesela arkeoloji…
Ortaokuldan beri arkeoloji ile ilgili haber küpürlerini kesip saklıyor; bir kazıda olmak, çalışmalar yapmak nasıl bir duygu olduğunu merak ediyordum. Bu duyguyu ilk defa Allianoi Antik Sağlık Merkezi’nde yaşamış oldum. 4 yıl boyunca her yaz kazı çalışmalarına katıldım. 2018’de de ‘Antik Dönemde Kadın ve Müzik’ başlıklı bir tez çalışması yaptım ve sevgili hocam Işık Şahin ile birlikte onu bir kitaba dönüştürdük. Her şey yolunda giderse birkaç ay sonra basılmış olacak.
Albüm süreci nasıl gelişti?
Albüm fikri içimde hep vardı. Eşim Hakan Kamalı’nın beni harekete geçirmesi ile gerçekleşti. Zaten yapmak istediğim bir çok şeyi onun sayesinde, onun desteğiyle yaptım diyebilirim. Albüm sürecinde bir başka destekçim liseden beri yakın arkadaşım Mehmet Karadağ. Yıllar önce: ‘şöyle bir şey yazdım bunu şarkı yapabilir miyiz?’ demişti. Ben de o anda onun melodisini söylemiştim. Bazen böyle mucizeler olabiliyor hayatta. Ondan sonra diğer şarkılarıma da kattıkları ile içime sinen bir ilk albümüm olmuş oldu. Albümün prodüktörü ve aranjörü Ercüment Orkut’un emekleri ile birlikte.
Parçalarının oluşum sürecinden bahseder misin?
Şarkı yazmak, bir melodi yazmak beni çok heyecanlandırıyor ve çok mutlu ediyor. Gerçekten yaşadığım anı doya doya yaşıyormuşum gibi hissettiriyor. Bazen hiç beklemediğim anda geliyor bu melodiler, bazen de derinlerden bulup çıkarmak gerekiyor belki.
İki yeni parça yayınladın. Onların oluşum sürecini anlatır mısın?
Ben single/tekli/ikili fikrinden çok albüm fikrini seviyorum aslında. Şarkıların bir bütün olduğunu düşünüyorum. Ancak yeni yayınladığım “Kelebek Orkide” ve “Sağım Solum Yokluğun” şarkıları 2017’de yazıldı ve onları aslında 2018’de yayınlamak istiyordum ve hemen akabinde 2. albüm gelecekti; ancak çeşitli nedenlerden planladığım gibi olmadı. Yine de bazen her şeyin kendi içinde bir zamanı olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'de hem cazcı hem de kadın olmak daha doğrusu kadın cazcı olmayı olumlu ve olumsuz yanlarıyla tarif edebilir misin?
Caz müzisyeni olmak bir seçim ve bu seçimde uzun bir yolda sabırla çalışıp kendini sürekli geliştirmek var. Bu hem çok güzel hem de bazen çok yorucu. Şarkı söylediğim kendi projem dışında 2017’den beri de başka arkadaşlarıma kontrbas çalarak eşlik ediyorum. Kontrbas çaldığım için genellikle herkesin desteğini ve yardımını gördüm. Bu çok güzel bir duygu.
Bilge Günaydın'ın son albümünde de bir parçada varsın. O süreç nasıl gelişti?
Bilge ile 3 yıldır birlikte çalıyoruz. Snow bu parçayı uzun zamandır seslendiriyorum, dolayısıyla Snow artık benim de bir parçam oldu. Bilge için çok değerli bu ilk albümde yer aldığım için de çok mutluyum.
Biraz müziğin dijitalleşmesinden bahsedelim mi? Sence müziğin dağıtımının dijitalleşmesinden sonra neler değişti? Kendi cephenden biraz durumu anlatabilir misin?
Ben de kullanmama rağmen yine de tam olarak müzik dinliyor gibi hissedemiyorum. Bir CD ya da bir plak hissini vermiyor dijitalden dinlemek. Son iki yılım Türk caz tarihinin önemli ismi Emin Fındıkoğlu’nun yanında geçti. Onun yanında zaman çok güzelleşiyor. Plaklardan müzik dinleyip müziğin güzelliğini birlikte keşfediyoruz.
Evlerimize çekildiğimiz bugünlerde karantina zamanların nasıl geçiyor? Yeni üretimler var mı?
Son günlerde, son bir hafta da özellikle çalışma disiplinimi yeninden kurmayı başardım. Haftalık program yapıp onları uyguluyorum. Kontrbas çalışıyorum, öğrencilerimle Skype üzerinden ders yapıyorum, şarkı söylüyorum. Pencereden kuş fotoğrafları çekiyorum. Yeni üretimler küçük küçük var ama tam olarak yeni bir şey yapmaya konsantre olamadım şu an.
Bu süreç sana nasıl hissettiriyor?
Alışmaya başladım ama bu duygu ile yaşamak bazen kolay değil, yine de umutlu olmayı deniyorum.
Bu durum uzun sürerse sence müzisyenleri neler bekliyor?
Sadece müzisyenleri değil birçok farklı alanı etkileyecek bu durum; ama buraya olumsuz kelimeler yazmak istemiyorum.
Eklemek istediklerin var mı?
Herkes kendine iyi gelen şeyleri mutlaka bilir. Bu zamanlarda o iyi şeyleri yapmak faydalı olacak bence.
Takip için: https://www.youtube.com/watch?v=dnyyTkrOcxY
https://www.instagram.com/esrakayikci/?hl=tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder