17 Nisan 2020 Cuma

Müzikle iyileşiyoruz no. 30

Yıl 2020’ydi, aylardan Nisan… Kimse ne olup bittiğini anlamıyordu. Olan biten illüzyon muydu yoksa değişimin ayak sesleri mi? Acaba Mars’a hiç gidilmemiş miydi? Ya koloni kurulma hikayesi? Evrende başka bir dünya olmadığından mı nüfusu azaltma yoluna gidilmişti? Aslında salgın hastalık diye bir şey var mıydı, yok muydu? Ya ölenler, tıklım tıklım dolan hastaneler, evde tek başına ateşler içinde yananlar? İzolasyonlar, sokağa çıkma yasakları, kapanan işletmeler, okula gitmeyi bırak sokağa dahi çıkamayan çocuklar… Neler oluyordu? Salgın var mıydı yok muydu? Varsa birileri mi üretmişti yoksa hastalık kendiliğinden mi üreyivermişti? 

Ne oluyorsa oluyordu artık! Tek çözüm olan bitene uyum sağlamakta, hayatta kalmak için değişime ayak uydurmaktaydı. Daha az tüketmek, daha fazla üretmek. Sessiz kalıp olan biteni izlemek de bir çözümdü ya o zaman var oluşumuzu nereye koyacaktık? Bir aydan fazla zamandır evdeyiz. Ama aynı zamanda da araftayız. Sevdiklerimize sımsıkı sarılmak istiyoruz, sarılamıyoruz. Öpüşüp koklaşmak istiyoruz, yapamıyoruz. Rakılarımızı tokuşturmak, birlikte mükellef bir kahvaltı sofrasına oturmak istiyoruz ancak namümkün.

Benim gibi bahçesi olanlar çok şanslı… ekip biçmek bedava! Üstelik geçen yıl toprağı beslesin diye yaptığınız kompostunuz size ufak tefek hediyeler de veriyorsa değmeyin keyfinize (onlarca karpuz fidem oldu). Bir de işin dijital kısmı var.  Tam 30 gündür sekmeden yazabildiğim, yazdırabildiği (yazdıkları için arkadaşlarıma müteşekkirim) ve paylaşabildiğim için gayet iyi hissediyorum. Ama bugün fark ettim ki araftayım. Toprakla uğraşırken bir yandan eve kayıt sistemi kurmaya çalışıyor, dijital platformlardan öğrencilerimle kaldığım yerden devam etmemizi sağlayacak yollar arıyorum. Yani hem aşırı doğal hem de aşırı mekanik bir haldeyim. Düşünsenize bütün gün doğanın içindesiniz ama hemen ardından bilgisayar başında. 

Datça’ya ilk taşındığımda evin içinin dışarıdan daha gürültülü olduğunu fark etmiş ve çok şaşırmıştım. Aynı şaşkınlığı bugünlerde kendi içimde çok hissediyorum. İçerisi çok gürültülü, dışarısı çok sessiz ve içeriden ta derinlerden bir soru geliyor: 
Bu ses ne? ve ekliyor “Herkes neler olup bittiğine baksın”. Tabi ne olup bittiğine bakmak artık neyimize yarayacaksa…

Şarkı The Buffalo Springfield’den geliyor ve bu şarkının işimize yarayacağı kesin. Çünkü kesinlikle paranoyak bir şekilde umut içeriyor. 1966 yılında Atlantic Records tarafından 45’lik olarak basılan parçanın söz ve müzikleri Amerikalı gitarist ve şarkı yazarı Stephen Stills’e ait. Şarkı pek çok kez yorumlanmış olsa da en iyi yorumunun halen The Buffalo Springfield’e ait olduğunu düşünmekteyim. Bir de 2005 yılında çekilen, Nicolas Cage’in başrolünde oynadığı “Lord of War” filminin açılış sahnesinde şarkıya neredeyse yeniden bir klip yapıldığını söylemeden geçemeyeceğim (izlemeyenler hemen bir baksınlar). 

İlk karantina gününden beri kafamın içinde dönüp duran şarkı “For What It's Worth…”


For What It's Worth


There's something happening here
What it is ain't exactly clear
There's a man with a gun over there
Telling me I got to beware

I think it's time we stop, children, what's that sound
Everybody look what's going down
There's battle lines being drawn
Nobody's right if everybody's wrong

Young people speaking their minds
Getting so much resistance from behind
It's time we stop, hey, what's that sound
Everybody look what's going down

What a field-day for the heat
A thousand people in the street
Singing songs and carrying signs
Mostly say, hooray for our side

It's s time we stop, hey, what's that sound
Everybody look what's going down
Paranoia strikes deep
Into your life it will creep
It starts when you're always afraid
You…






Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...