26 Nisan 2020 Pazar

Müzikle iyileşiyoruz no. 38

Dün küçük bir buhran geçirdim. Sosyal medyanın yalan dünyalarına kapıldım. Yazmaktan
vaz bile geçtim aslında. Yazmayacağımı deklare ettim. Sonra yıllardır blog'uma neden dokunmadığımı, sipariş yazılar dışında neden yazmadığımı hatırladım. "Ne gereği vardı ki yazmanın?" diye düşündüm. Kızdım, küstüm ama gelen telefonlar ve mesajlarla hemen kendimi toparladım. Yazmazsam önce kendime sonra da yazılarımı özenle takip eden okuyucularıma haksızlık edeceğimi fark edip toparlandım. Aslında yazdıklarım ve paylaştıklarım önce kendimi iyileştirmek içindi ve bunu en başta da kedime yapmamalıydım. 

Sokağa çıkma yasağını tamamen abartıp battaniyenin altından çıkma yasağı olarak algılamış, bütün gün kılımı bile kımıldatmamıştım. Kendi elimle toprağa ektiğim tohumlarım ve fidelerime de bunu yapmaya hakkım yoktu. Kendimi masmavi gökyüzünden, kuş seslerinden, komşu selamlarından da mahrum bırakmıştım. Nedeni açıktı. Garip hasetlik halleri, yıllardır tekrar ettiğim cümlelerin anlaşılmamasına olan kızgınlığım. Hakkım yoktu elbet, her koyun kendi bacağında asılır, herkes sofradan kendine yeteceğini, gözünün gördüğünü ya da damağına uygun olanı alırdı. Bendeki bu herkesçilik biraz aileden de geliyordu. "El alem  ne der"cilik anneannemden mirastı. Kimsenin takdir etmediği şeyi yapmak yersizdi. Bu yargıyı, tabuyu bugün kırmanın zamanı şimdi. Kimse sevmesindi, okumasındı... Bana iyi geliyorsa neden yazmayacakmışım ki?

Böyle zamanlarda Stravinski geliyor aklıma. "Bahar Ayini" ilk sergilendiğinde yediği domates ve yumurtaların haddi hesabı yoktu. Oysa kendisi 20. yüzyılın en büyük kompozitörlerinden biriydi. Yılmadan kompozisyonlarını yazmaya devam etti. 

Elbette ki kendimi onunla aynı kefeye koymuyorum. Sadece bu durumdan kendime pay çıkarıp yoluma devam ediyorum. Müzikle iyileşmeye devam ediyorum, ediyoruz. Günümüz çağdaş müzik bestecilerinin durumu da böyle aslında... Siz popüler olanlar yetinmeye devam edin. Böyle haller ve durumlar insanı özüne de döndürüyormuş. 

Günün iyileştiren müziği hazır bahar da gelmişken Igor Stravinsky'den... Stravinsky, Sergei Diaghilev’den aldığı teklifle "Весна священная"yı 1910 yılında yazmaya başlar. 1913'te Paris'te seslendirildiği sırada izleyiciler arasında kimler yoktur ki... Maurice Ravel, Claude Debussy, Edgard Varèse, Marcel Proust, Pablo Picasso, Gertrude Stein, Jean Cocteau ve dahası... Ancak biraz önce de bahsettiğim gibi besteci yuhalanır!

Saatlerce analizini yapabilirim yapıtın ama bu kısa yazılarda analize pek yer yok gibi... Bunun yerine yazı içinde verdiğim linklere göz atabilirsiniz. 

Çocukluğumuzun TRT-1 Pazar Konserleri'ne de göz kırparak Sir Simon Rattle yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrasını takdim ediyorum.

Umut yeniliklerde, yenilenmelerde...
Umut baharda...


Hiç yorum yok:

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...