Ön not: Güneyde mekancı olmak da müzisyen olmak da zor iki gözüm… Nedenini arayanlara bizzat deneyimlediğim biraz ipucu.
Bu yazıda birkaç meseleyi özetlemeye ve bir potada eritmeye çalışacağım. Umarım meseleye uzak olanlar için bile açıklayıcı olabilirim.
----
İstanbul’dan bakınca her şeyin ‘Güney Şeridi’nde ne kadar iyi gittiğine dair görüşüm vardı. İstanbul’da sahneye çıkan çoğu grup ve hatta dahası güney sahillerinde de sahneye çıkıyor, sosyal medya konser fotoğraflarıya yıkılıyordu. Bundan 2 ya da 3 yıl kadar önce bir konser projesi yapmak için mekan ve belediyelerle görüştüğümde bir parça mevzuya aymıştım. Üstelik ses sistemimizi kendimiz götürecek, kaşe de talep etmeyecektik. Hatta elektriğimizi bile kendimiz üretecektik. Bir yandan oldukça önemli olan bir meseleye, ‘bireysel alternatif enerji kullanımı’na farkındalık yaratacaktık. Ne kadar uğraştıysak olmadı. Belki aynı koşullarda bir pop star projeyi yapsaydı önüne kırmızı halı dahi serilirdi. Varan 1: müzisyenler arasındaki eşitsizlik, varan 2: paranın dönmediği konser, konser değildir.
———
Geçtiğimiz günlerde, bu yazıyı -daha umutlu bir noktadan hareketle- tasarlarken bi arkadaşla konuşmuş, güneyde neler olup bittiğini yazmak istediğimi söylemiştim. O da bu meseleyi merak ettiğini söylüyordu. O zaman sezon daha mı iyiydi, neydi bilmiyorum, yukarıda da yazdığım gibi çok daha umutluydum. Her geçen gün umudumu yitirdim diyebilirim. Bunların başında da yaşadığım yer olan Datça’nın yaz, kış müzik etkinliği düzenleyen tek mekanı olan ve sahne arkasından sahnesine kadar içinde bulunduğum, mutfağına kadar girdiğim, zaman zaman aile gibi hissettiğim bir mekanın adım adım çöküşüne tanıklık etmek geldi. Birçok konseri iptal etmek zorunda olduklarını gördüm. Koskoca mekan, şahane ses sistemi, güler yüzlü çalışanlar…Hiçbiri konserlerin iptal olmasına engel olamadı ve bir mekan elimizden yitip gitti, gidiyor. Belki gelen gruplar rider’ına viskiyi bir şişe daha az yazmış olsaydı… Ya da belki mekan üzerinde daha stratejik çalışılsaydı…
Keşke…
————
Müzisyenlerle sezonluk anlaşmalar yapıp anlaşmaları (yazılı da olmadığı için belki) fesheden, onları yarı yolda bırakan mekanlara tanıklık ettim. Üstelik anlaşma yapılan müzisyenler aldıkları sözlü garanti neticesinde iş yapabilecekleri diğer alternatiflerle bağlarını çoktan kesmişlerdi. Yetmezmiş gibi aynı gün içinde “Bugün bizim mekanda çalar mısınız?” diye arayıp performansa birkaç saat kala iptal eden mekanlar da gördüm. Bunların bir müzisyenin başka bir yerde iş yapmasının önüne de engel olduğunu bizzat tecrübe ettim.
——-
Son dönemde yaşadığım en ilginç konulardan biri ise her biçimde yapılacak işe köstek olup sesçisinden, mekanına, müzisyeninden menajerine kadar ortalığı karıştıran ‘küçük’ insanlar oldu. Yapmaya çalıştığım konseri yapamayayım diye tehditler savrulduğunu söylemem gerekiyor. Gıyabımda birlikte çalıştığım insanlara da beni hiç tanımayan o ‘küçük’ insan(lar) tarafından hakaretlerle anıldım. Şükür ki birlikte çalıştığım herkes son derece dirayetliydi ve konserimizi yüz akıyla yaptık.
——-
İş bilmez insanlarla iş yapmaya çalışmak oldukça güç -ben de iş biliyorum diye gerinmiyorum, zaten herkes her nasılsa gelişine vuruyor ve işler de hasbelkader yürüyor-. Mekanlarda durum böyleyken sürekli konser, bar performansı ya da canlı müzik işlerini (hepsi birbirinden farklı şeyler) ehten püften meselelerle iptal edip mekanları yarı yolda bırakan müzisyenler de yok değil. Bunların içinde 50 lira daha fazla ödediği için aynı gün içinde gig’ini başka mekana taşıyan amiyane tabiriyle ‘esnaf müzisyenler’in tavırlarına da denk geldim. Olmadan “Oldum” diyen, küçük dinletilerine ya da eğlence müzikleri yaptığı performanslarının adına “Konseeer!!!” diyen müzisyenlerle de mesaim oldu. Üç kişilik bir gruba, üç şişe hard likörün en hasını, ılık ıslak havlusunu, beş yıldızlı otelde sınırsız konaklama talebini de ekleyen müzisyenler duydu bu kulaklar. Olumlu anlamıyla mütevazilikte sınır tanımayan müzisyenler de var elbette. Şükür ki varlar. Farkındalıkları yüksek müzisyen, menajer ve mekanlar olmasa herhalde halimiz hepten dumandı. İyi ki varlar!
———-
Öte taraftan, OHAL’iyle, yasaklarıyla daha da önemlisi anlamsız korkusuyla yaşayan bir toplum içinde, neredeyse bütün yıl borcunu ödeyeceği tatilinde keyifli ve bütçesini aşmak istemeyen bu yüzden çekirdek ve dondurmayla tatilini tamamlayan bir turist furyası güney şeridini sarmış durumda. Bu işin acı tarafı ya, ‘tatil yapmayı bizden öğrenecek değiller’. Bunu tersini çevirmeye hangimizin gücü yeter bilmiyorum.
———
Başta Kabak olmak üzre, Bodrum, Datça, Kaş, Akyaka, Fethiye gibi yerlerde ticari kaygıyı müziğin önüne koymayan ve halen konser mekanı olarak ayakta durmaya çalışan ‘sahne’ler var. Sayıları parmakla gösterilecek kadar az. Bir kısım müzisyenin bu mekanlarla dayanışma içinde olduğunu biliyorum. Bu işin sevindirici tarafı. Ama sanırım daha fazla olmalı. Kaprisleri bir kenara bırakmanın verilebilenden fazlasını istememenin tam zamanı.
——-
Anlaşıldığı üzre herkesin fesini önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Müzisyenleri / menajerleri mekanlarla, mekanları da müzisyenlerle / menajerlerle iş birliği içinde olmaya çağırıyorum. Kimsenin artık ‘birleşik cephe’de olamayacağını yakın bir zamanda idrak etmiş olmama rağmen bir kez daha çağrı yapmayı en azından bireysel olarak hakeden, gerçekten müziğe emek veren mekanlarla dayanışmaya çağırıyorum.
Sezon henüz bitmedi elbette. Ama seneye daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya gelmemek için acil bir eylem planı yapmamız şart. Şu anda tatil yerlerini etkisi altına almış karamsar havanın yarın İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde yaşanacak sıkıntıların öncüsü olduğunu söylemekte de yarar görüyorum. “Kışın gelişi yazdan” belli olur.
———-
Bu arada tüm sıkıntılı zamanlara inat devam eden Zeytinli Rock Festivali, Kuşadası Gençlik Festivali, Nilüfer Fest, Çukurova Rock Festivali, Bozcaada Caz Festivali ve daha nice festivalleri ayakta alkışlıyorum.
-——
Müziğimiz, konserimiz, dinletimiz, bar performansımız bol olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder