23 Nisan 2020 Perşembe

Müzikle iyileşiyoruz no. 35

Bugün 23 Nisan ne dolacağını bilemiyor insan!


Çünkü neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz bir dönemdeyiz. Eskiden en sevdiğim bayramdı 23 Nisan, çocuklar vs. Dünyanın dört bir tarafından gelen çocukların ülke içinde farklı ailelerin evlerinde kalması, çocukların kaynaşması... "Daha bir ballanır uyku çocuklar kardeş oldumu" teması, tüylerimizi diken diken eden gösteriler....

Sonra sonra protokolün gölgeliklerde ve rahat koltuklarda oturtulup çocukların saatlerce ayakta dikildiği, ağlaya zırlaya sahneye çıktıklarını fark ettiğimde içimde de bir şeyler değişmeye başladı. Sedat Yağcıoğlu'nun 2012 yılında, konu hakkında yazdığı makaleden küçük bir alıntıyı şuraya bırakmış olayım ki aynı cümleleri tekrar etmeyeyim. Zira kendisi "Bu hafta içinde bolca göreceğimiz; paternalist sistemin tek günlüğüne tersyüz edilerek üstün koltuklarını astları olan çocuklara bıraktığı uygulamalar; stadyumlardaki militarist, ırkçı şiirler ve tuhaf koreografilerdeki dans ve diğer bedensel şovlardan oluşan törenler; burjuva düzen medyasında "ışıltılı başarılara imza atmış" çocukların vitrine çıkarıldığı programlar aslında cumhuriyet döneminin 23 Nisan'ın bayramlaştırılması ideolojisinin ilkel birer göstergeleri sadece" diyerek meramıma ortak oluyor.


Bu yıl hepimiz evlerimizden iştirak ediyoruz 23 Nisan etkinliklerine. Bildiğiniz ve gördüğünüz üzere sosyal medya hesaplarımızdan. Çocukların bir kısmı her ne kadar kendi istekleriyle yaptıkları etkinlikleri paylaşıyorsa da diğer bir kısmı için oldukça stresli ve isteksizce yapılan işler. Üstelik çocukların kişisel hak ve özgürlüklerine dair de sosyal medya üzerinden ihlal yapıldığını (hatta ben de bunun bir parçasıyım ne yazık ki, itiraf ediyorum) da söylemekte yarar görüyorum. Sosyal medyada çocukları afişe etmek ne kadar doğru, başka bir yazının konusu olsun ancak burada da not olarak dursun. 

6 yaşında bir öğrencim vardı. Şahane dersler yapıyorduk. Çünkü hiçbir zaman hırslı bir öğretmen olmadım ve öğrencilerim kapasitesi olduğunu bilmeme rağmen istekleri dışında hiçbir şey çaldırmamaya özen gösterdim (hırslı hal, kendi çocukluğuma dair konservatuar travmalarımın depreşmesine sebep oluyor). Bu öğrencimle de durum aynen böyleydi, ta ki 24 Kasım Öğretmenler Günü adım adım yaklaşıncaya kadar. Annesi bir parça çaldırmak istedi. Bazen ben de tutukluk yapabiliyorum. "Tamam" dedim "Ben transkripsiyonunu (notalarını yazmak) yaparım parçanın ve çaldırmak için uğraşırım". Çocuk müthiş yetenekli. Duruş, tutuş, o yaşta olmasına karşın tuşe... Çalmak için direnç gösterdi, çalmadı. Hiç zorlamadım, ama çalmasını isteyen büyüklerin kaşları çatılmıştı bile... Sonuç mu? O zamana kadar mükemmel giden derslerimiz o günden sonra kabusa döndü, birkaç hafta sonra da son buldu.

Kendi emellerimizi çocukların üzerinde gerçekleştirmeye başlamaktan ne zaman vazgeçecektik?

Bu konunun  masum kısmı aslında. Farkındalığım biraz daha arttıktan sonra çocuk işçiler, çocuk gelinler, mülteci çocuklar, cezaevindeki çocuklar, şiddete maruz kalan çocuklar, lgbti çocuklar, çocuklar, çocuklar, çocuklarımız ve onların etrafında şekillenen konular 23 Nisan gibi çocuk günlerinin riyakârlığını yüzüme çarptı. Burada tek tek herbiri hakkında yazıp canınızı da sıkabilirim ama yapmayacağım. Sadece tekrar tekrar hatırlayalım ve ilgili linklere tıklayalım lütfen. 


Bir de çözüm önerisi arayanlar, riyakarlığa doyanlar ve değişimi kendinden başlatmak isteyenler için sevgili Emrah Kırımsoy'un "Çocuğun insan haklarını odak alan ve ona borçlu olunan muameleyi hayata geçirmek için yetişkinlere notlar"ını da buraya bırakıyorum. 

Çocuklara dair görmezden geldimiz ne varsa bizim riyakarlığımızdan ve affedilemez. Bir gün değil her gün çocuklar. Riyakarlığımızın da 100. yılı kutlu olsun!

Datça'ya geldiğim ilk sene çocuklarla koro çalışması yapmıştık ve bu şarkıyı birlikte söylemiştik. Sözleri Tahsin Saraç'a müziği ise Yalçın Tura'ya ait "Çocuklar Kardeş Oldumu" isimi şarkı bugünün iyileştiren parçası...

Çünkü...  

Umut çocukta!


Çocuklar Kardeş Oldumu

Daha bir ballanır uyku
Çocuklar kardeş oldumu.
Barışır artık kurt, kuzu
Çocuklar kardeş oldumu.

Düşler denizine doğru
Mutluluk, bir yelken açar.
Her yürek bir altın pınar,
Çocuklar kardeş oldumu.

Daha bir ışıldar akarsu
Çocuklar kardeş oldumu.
Kucaklaşır batıyla doğu,
Çocuklar kardeş oldumu.

Ne açlık kalır, ne korku,
Korudaki fidanlar gibi,
Sevip sevip birbirini
Çocuklar kardeş oldumu.


Bu da bu sabah duyduğum canım arkadaşım, orkestra şefi ve besteci Orhan Öner Özcan'a ait bir çeşitleme. Tam da ifade etmek istediklerime tercüman olmuş diye....


1 yorum:

Unknown dedi ki...

Çocukları yaralamayın ahali!

Savruk Yazılar 003 (13 Temmuz Datça- Mesudiye Yangını)

Kask, power bank, su, kumanya, sağlık çantası, kafa feneri…   Yanmaz eldiven, yanmaz gözlük, yanmaz pantolon, yanmaz ayakkabı… Hop orada dur...