Bugün size tazecik bir albümden bahsedeceğim. Galiba her yaptıkları yeni işi yazmayı prensip haline getirdim. Bu yüzden de yazmazsam eğer kendimi de bir tuhaf hissedeceğim. Gerçi "The Light" gözümden kulağımdan her nasılsa kaçmış. Bu sebeple kendimi affetmem uzun sürecek belli ki...
Daha önce albümleri "Ay Ana" (geçen yazının tekrarı olmasın diye lütfen linke tıklayınız) hakkında da yazdığım ikili Sumru Ağıryürüyen ve Orçun Baştürk'ten oluşan SO Duo'dan bahsediyorum.
SO Duo'nun yeni albümü "Kırksabır" 8 Mayıs 2020 tarihinde, Bilgi Music Label etiketiyle yayınlandı.
Yalnız bu albüm kritiğine geçmeden önce SO Duo ile ilgili en tuhaf anımı sizinle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yaz, Palamutbükü'nde büyükçe bir yangın çıkmıştı. Bir kısım insanlar "gelmeyin" diğerleri "koşun yardıma" diye bağırıyorlardı. Neye inanacağımızı bilemediğimiz bir kısım arkadaş bir arkadaşımızın arabasına bindik ve yangına müdahale edebileceğimiz ekipmanımızı da alıp yangın yerine doğru yola çıktık. Bir anda arabada, (araba sahibinin parçayı bilmesi imkansızdı) "Ay Ana" albümünden "Dağ Yanar" parçası çalmaya başladı. İnanılmazdı. Çünkü gittiğimiz yer de dağ idi. Olayın şokunu atlatana kadar da dağa vardık. Yeni şoklara hazırdım artık... Ha yangın, evet, söndürüldü! Uzunca saatler uğraşlar sonucunda. Sonra içimizdeki dağlar yanmaya başladı o da başka bir yazının konusu olsun.
Minimalizm yine sanki bu albümün temelini oluşturuyor gibi. Doğaya dönüş, değişimi kabulleniş ve arkaik bir dolu öge albümün temelini oluşturmuş. Aynı biçimde Sumru'nun vokali de bu teoriyi doğrular nitelikte. Elektro-akustik müziğin temsili bir albüm olarak da yine karşımızda duruyor. Vokallerde kullanılan efektler, minimal altyapıları tamamlıyor. Öte taraftan bu albümde de yine Orçun'u Gürcistan halk çalgısı panduri çalarken duyuyoruz (herhalde bu çalgıyı Türkiye'de bağlamı dışında kullanan ve bunu da layığıyla yerine getiren tek isim Orçun). Albümün tamamında rahatsız edici bir huzur var. Yani albümü dinlemeye başladıktan sonra gözlerinizi kapattığınızda kabus da görebilirsiniz, huşu içinde harika bir rüya da...
Parçalardan bahsedeyim biraz, albümün ilk parçası "Arka Bahçe" efektli, pandurili, az sözlü, yer yer polifonik bir parça... Baharı bekleyen kış günleri tınısına geçmiş bir parça. Uykuyla uyanıklık arasında geçişken...
İkinci parçanın sözleri 16. yüzyıl şairi "Fuzuli"nin gazelinin 1. ve 8. beyitlerinden alınmış. Bu parçada elektronik tınıları daha çok duyuyoruz, elbette Sumru'nun vokaliyle birlikte.
Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn
Derd çok hem-derd yok düşmen kavî tâli’ zebûn
Şâhid-i maksad nevâ-yi çeng tek perde-nişîn
Sâgar-i işret habâb-i sâf-i sahbâ tek nigûn
Dost ilgisiz, felek merhametsiz, dünya sükûnetsiz
Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talih zayıf
Maksadımın şahidi çengin nağmesi gibi perde arkasında
İçki kadehi, şarabın saf kabarcığı gibi ters
Üçüncü parça "Bir Büyük Sükûn" 20. yüzyıl şairi Paul Valéry'nin "Nergis Konuşuyor"undan alınmış. Elektronikler ve yine minimal tınılar ile Sumru'nun efektli vokali parçayı oluşurmuş.
Dördüncü parça ne yalan söyleyeyim ki bu karamsar günlerde hem sözü hem de tınısıyla içimi aydınlatan albümdeki favori parçam oldu. Diğerlerinden bir parça ayrışıyor olması belki de bende bu etkiyi yarattı. Ya da belki de "Karanlık koyulaştıkça ışığa döndüğümüz" kesin olduğu içindir. Ritmik yapısı da armonik yapısı da değişimi, karanlıktan ışığa dönüşümüzü yerli yerinde anlatıyor.
Albüm kapak tasarımı da kayıtlar da Orçun Baştürk'e ait. Ev stüdyosunda kaydedilen albümin mastering'ini ise Cem Ömeroğlu yapmış. Eh bize de dinlemek düşüyor.
Umut, "karanlık koyulaştıkça ışığa dönmekte"!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder